Turkish Vocabulary
Click on letter: GT-Google Translate; GD-Google Define; H-Collins; L-Longman; M-Macmillan; O-Oxford; © or C-Cambridge

GT GD C H L M O
a

GT GD C H L M O
able /ˈeɪ.bl̩/ = ADJECTIVE: yetenekli, yapabilen, gücü yeten, beceri gerektiren, -ebilen; USER: yetenekli, mümkün, edebiliyoruz, edebilmek, güçlü, güçlü

GT GD C H L M O
about /əˈbaʊt/ = PREPOSITION: hakkında, ilgili, konusunda, dair, etrafında, üstünde, orada burada; ADVERB: yaklaşık, takriben, etrafına, hemen hemen, aşağı yukarı, aksi yöne; USER: hakkında, ilgili, yaklaşık, ile ilgili, konusunda, konusunda

GT GD C H L M O
acceptable /əkˈsept.ə.bl̩/ = ADJECTIVE: kabul edilebilir, uygun, makul, kabul edilir, geçerli, makbul, geçer, elle tutulur; USER: kabul edilebilir, kabul, kabul edilebilir bir, olarak kabul edilebilir, uygun

GT GD C H L M O
according /əˈkôrd/ = ADVERB: göre, uygun olarak; USER: göre, uygun, uygun olarak, uyarınca

GT GD C H L M O
account /əˈkaʊnt/ = NOUN: hesap, açıklama, banka hesabı, önem, sebep, hesap verme, hesaba katma, söylenti, göz önünde tutma, yarar; VERB: açıklamak, saymak, açıklamasını yapmak, gözüyle bakmak, avlamak, yakalamak; USER: hesap, hesabı, hesabını, hesabınıza, hesabına

GT GD C H L M O
act /ækt/ = NOUN: hareket, eylem, fiil, rol, davranış, yasa, amel, kanun; VERB: davranmak, hareket etmek, oynamak, rol yapmak; USER: hareket, harekete, hareket ederler, görev, davranmaya

GT GD C H L M O
acting /ˈæk.tɪŋ/ = NOUN: oyunculuk, oyun, oynama, temsil; ADJECTIVE: hareket eden, davranan, yapan, temsil eden, vekâlet eden, sahnelenebilen; USER: oyunculuk, hareket eden, hareket, etkili, etki

GT GD C H L M O
action /ˈæk.ʃən/ = NOUN: eylem, hareket, faaliyet, etki, dava, davranış, çalışma, amel, çarpışma, etkileme, olayların gelişimi; USER: eylem, hareket, aksiyon, eylemi, harekete

GT GD C H L M O
actions /ˈæk.ʃən/ = NOUN: eylem, hareket, faaliyet, etki, dava, davranış, çalışma, amel, çarpışma, etkileme, olayların gelişimi; USER: eylemler, eylemleri, eylem, işlemleri, eylemlerin

GT GD C H L M O
acts /ækt/ = NOUN: Havariler tarihi, Yeni Ahit; USER: eylemler, eylemleri, hareket, davranır, görür

GT GD C H L M O
additional /əˈdɪʃ.ən.əl/ = ADJECTIVE: ek, ilave, ekstra, fazladan, katma, ilave edilen; USER: ek, ilave, ek bir, fazla, ayrıntılı

GT GD C H L M O
afford /əˈfɔːd/ = VERB: gücü yetmek, parası yetmek, bulabilmek, zaman ayırabilmek; USER: göze, gelemez, elde, Ödeyebileceğinizden, verecek

GT GD C H L M O
affordable /əˈfɔː.də.bl̩/ = ADJECTIVE: satın alınabilir, para yetirilebilir; USER: uygun, uygun fiyatlı, ekonomik, uygun bir, affordable

GT GD C H L M O
after /ˈɑːf.tər/ = ADVERB: sonra, ardından, daha sonra, arkasından; PREPOSITION: sonra, ardından, peşinden, izleyen, arkasından, göre, -den sonra; ADJECTIVE: sonraki, izleyen, sonra gelen; CONJUNCTION: -dikten sonra; USER: sonra, sonrası, sonrasında, ardından

GT GD C H L M O
aimlessly /ˈeɪm.ləs/ = ADVERB: amaçsızca, gayesizce, hedefi olmadan, rasgele; USER: amaçsızca, amaçsız, başıboş, gayesizce, amaçsız bir

GT GD C H L M O
airlines /ˈeə.laɪn/ = NOUN: havayolu; USER: havayolları, havayolu, Airlines, havayollarının, Hava Yolları

GT GD C H L M O
alice /ˈæl.ɪs.bænd/ = USER: alice, Alice'in, alice in

GT GD C H L M O
all /ɔːl/ = ADJECTIVE: tüm, bütün, her, hep; NOUN: hepsi, herkes; ADVERB: hepsi, tamamen, hep; PRONOUN: hepsi, herkes, her şey; USER: tüm, bütün, her, All, tamamını, tamamını

GT GD C H L M O
along /əˈlɒŋ/ = ADVERB: boyunca, yanısıra, ileri, yanına, ileriye, süresince, beraberine; PREPOSITION: boyunca; USER: boyunca, birlikte, yanı sıra, sıra, üzerinde, üzerinde

GT GD C H L M O
already /ɔːlˈred.i/ = ADVERB: zaten, önceden, şimdiden, çoktan, bile; USER: zaten, önceden, önce, şimdiden, çoktan, çoktan

GT GD C H L M O
also /ˈɔːl.səʊ/ = ADVERB: da, de, ayrıca, hem de, hem, keza, dahi, üstelik; USER: da, ayrıca, de, aynı zamanda, zamanda, zamanda

GT GD C H L M O
am /æm/ = USER: Zamanı, duyuyorum, ben, değilim, ÖS, ÖS

GT GD C H L M O
among /əˈmʌŋ/ = PREPOSITION: arasında, içinde, arasına; USER: arasında, arasındaki, arasında yer, arasından, arasındadır, arasındadır

GT GD C H L M O
an

GT GD C H L M O
and /ænd/ = CONJUNCTION: ve, ile, de; USER: ve, ile, ile

GT GD C H L M O
any /ˈen.i/ = ADJECTIVE: herhangi, her, hiçbir, hiç, daha, biraz; ADVERB: hiç, daha, biraz; PRONOUN: herhangi biri, biri, her ne; USER: herhangi, herhangi bir, hiçbir, bir, her, her

GT GD C H L M O
apple /ˈæp.l̩/ = NOUN: elma; USER: elma, apple, Apple'ın, elmalı

GT GD C H L M O
applied /əˈplaɪd/ = ADJECTIVE: uygulamalı, pratik; USER: uygulamalı, uygulanan, uygulanır, uygulanabilir, uygulandı

GT GD C H L M O
applying /əˈplaɪ/ = VERB: uygulamak, başvurmak, kullanmak, sürmek, yapıştırmak, müracaat etmek, uygun düşmek, uygun olmak, gitmek, ilgisi olmak, ilgili olmak; USER: uygulayarak, uygulanması, uygulama, uygulamak, uygulamadan

GT GD C H L M O
are /ɑːr/ = NOUN: ar; USER: olan, vardır, bulunmaktadır, olup, olarak, olarak

GT GD C H L M O
aren /ɑːnt/ = USER: değil mi, aren, öyle değil, öyle, değiller, değiller

GT GD C H L M O
around /əˈraʊnd/ = ADVERB: etrafında, etrafına, etrafta, çevrede, oraya buraya, bu civarda, arada burada; PREPOSITION: çevresinde, etrafında, etrafına, çevresine, sularında, aşağı yukarı; USER: etrafında, çevresinde, çevresindeki, yaklaşık, civarında

GT GD C H L M O
as /əz/ = ADVERB: olarak, gibi, kadar, iken; PRONOUN: gibi; CONJUNCTION: olduğu gibi, ki, iken, rağmen, karşın, madem, mademki, -diği gibi, -irken; USER: olarak, gibi, kadar, yanı, şekilde, şekilde

GT GD C H L M O
ask /ɑːsk/ = VERB: sormak, istemek, soru sormak, rica etmek, davet etmek, aranmak, hak etmek, kaşınmak; USER: sormak, isteyin, sorun, sorabilir, sor, sor

GT GD C H L M O
at /ət/ = PREPOSITION: -de, -da, -ye, -ya, -e, -a; NOUN: savaşçı, asker, eyt; USER: de, az, at, okuyun, azından, azından

GT GD C H L M O
author /ˈɔː.θər/ = NOUN: yazar, yaratıcı; USER: yazar, yazarı, yazarın, sahibine, yazarıdır

GT GD C H L M O
available /əˈveɪ.lə.bl̩/ = ADJECTIVE: mevcut, geçerli, hazır, müsait, var, eldeki, kullanışlı, işe yarar; USER: mevcut, mevcuttur, kullanılabilir, uygun, geçerli, geçerli

GT GD C H L M O
awaits /əˈweɪt/ = USER: bekliyor, beklemektedir, bekleyen, bekler, sizi bekliyor

GT GD C H L M O
away /əˈweɪ/ = ADVERB: uzak, uzakta, uzağa, yok, durmadan, bir yana, devamlı; ADJECTIVE: deplasmanda, rakip sahada; NOUN: deplasman maçı; USER: uzak, uzakta, uzaklıkta, uzaklıktadır, away, away

GT GD C H L M O
bags /bæɡ/ = NOUN: pantolon, bol pantolon; USER: çanta, torba, çantaları, torbaları, çantalar

GT GD C H L M O
bake /beɪk/ = VERB: fırında pişirmek, kurutmak, fırınlamak, kavurmak, pişmek, çok terlemek; NOUN: yemekli toplantı; USER: fırında pişirmek, fırında, Bake, pişirin, fırın

GT GD C H L M O
baked /ˈsʌn.beɪkt/ = ADJECTIVE: pişmiş, fırınlanmış, fırında pişmiş; USER: pişmiş, fırınlanmış, fırında, baked, hamur

GT GD C H L M O
banker /ˈbæŋ.kər/ = NOUN: bankacı, banker, bankocu; USER: bankacı, banker, bankacısı, bankeri, bankası

GT GD C H L M O
basis /ˈbeɪ.sɪs/ = NOUN: temel, esas, ilke, kaynak, kaide, üs, prensip, köken, belkemiği; USER: temel, esas, olarak, temelinde, bazında

GT GD C H L M O
be /biː/ = VERB: olmak, var olmak, bulunmak, tutmak, durmak, mal olmak, anlamına gelmek; USER: olmak, olabilir, olması, olarak, olduğu, olduğu

GT GD C H L M O
because /bɪˈkəz/ = CONJUNCTION: çünkü, dolayı, yüzünden, -diği için; USER: çünkü, nedeniyle, için, nedeni, nedeni

GT GD C H L M O
become /bɪˈkʌm/ = VERB: olmak, haline gelmek, yaraşmak, kesilmek, yakışmak, uymak, güzel durmak, -laşmak, -leşmek; USER: olmak, haline, hale, oldu, olur, olur

GT GD C H L M O
becomes /bɪˈkʌm/ = VERB: olmak, haline gelmek, yaraşmak, kesilmek, yakışmak, uymak, güzel durmak, -laşmak, -leşmek; USER: olur, hale, hale gelir, haline gelir, haline

GT GD C H L M O
been /biːn/ = USER: olmuştur, oldu, mu, olan, olarak, olarak

GT GD C H L M O
before /bɪˈfɔːr/ = ADVERB: önce, önceki, karşı, önde; PREPOSITION: önce, önünde, önüne, evvel, huzurunda, karşısında, önde; CONJUNCTION: önce; USER: önce, öncesi, daha önce, önceki

GT GD C H L M O
beginning /bɪˈɡɪn.ɪŋ/ = NOUN: başlangıç, baş, köken, kaynak; ADJECTIVE: başlangıç, ilk; USER: başlangıç, başlayan, başlıyor, başlamadan, başında, başında

GT GD C H L M O
begins /bɪˈɡɪn/ = VERB: başlamak, başlatmak, koyulmak, girişmek, önayak olmak, meydana gelmek, doğmak; USER: başlar, başlıyor, başlayan, başladı, başladığı

GT GD C H L M O
bezos = USER: Bezos, Bezos'u

GT GD C H L M O
bigger /bɪɡ/ = USER: büyük, daha büyük, büyük bir, daha büyük bir

GT GD C H L M O
biggest /bɪɡ/ = USER: büyük, en büyük, en büyük

GT GD C H L M O
born /bɔːn/ = ADJECTIVE: doğmuş, doğum; USER: doğmuş, doğum, doğdu, doğan, doğumlu

GT GD C H L M O
bottom /ˈbɒt.əm/ = NOUN: alt, dip, temel, kıç, kaynak, tekne, dayanma gücü, gemi omurgası; ADJECTIVE: alttaki, dipteki; VERB: dip koymak, temeline inmek, esasını araştırmak; USER: alt, altındaki, altında, altına, altta

GT GD C H L M O
brilliant /ˈbrɪl.i.ənt/ = ADJECTIVE: parlak, zeki, görkemli, ışıl ışıl, berrak, parlak zekâlı, keskin zekâlı; NOUN: pırlanta, üç puntoluk harf; USER: parlak, görkemli, brilliant, parlak bir, mükemmel

GT GD C H L M O
bring /brɪŋ/ = VERB: getirmek, kazandırmak, vermek, neden olmak, ikna etmek, razı etmek; USER: getirmek, getirebilir, getirecek, getir, getirir

GT GD C H L M O
business /ˈbɪz.nɪs/ = NOUN: iş, faaliyet, ticaret, işyeri, firma, ticarethane, mesele, alım satım, görev, konu; USER: iş, işletmeniz, Business, işletme, ticari

GT GD C H L M O
but /bʌt/ = CONJUNCTION: ama, ancak, fakat, ki, oysa, hariç, başka, halbuki; ADVERB: sadece, yalnızca, yani, hiç olmazsa; NOUN: itiraz, karşı çıkma; USER: ama, ancak, fakat, değil, aynı, aynı

GT GD C H L M O
buys /baɪ/ = VERB: almak, satın almak, rüşvetle elde etmek, inanmak, pahasına elde etmek, kiralamak, yutmak, satın alma gücü olmak; NOUN: satın alma; USER: satın alır, satın, alıyor, satın aldı, satın alıyor

GT GD C H L M O
by /baɪ/ = PREPOSITION: tarafından, göre, ile, yoluyla, kadar, vasıtasıyla, yanında, kenarında, başında, yanından, yakınında, yakınından, yolundan; ADVERB: yakın, geçecek biçimde, geçişli biçimde, bir kenara; USER: tarafından, göre, ile, by, edenler tarafından

GT GD C H L M O
cake /keɪk/ = NOUN: kek, pasta, kalıp, çörek, parça, kabuklaşmış kir; VERB: kalıplaşmak, katılaşmak, kabuklaşmak, kabuk bağlamak; USER: pasta, kek, pastası, cake, keki

GT GD C H L M O
called /kɔːl/ = ADJECTIVE: adlı, denilen; USER: denilen, adlı, denir, adlandırılan, adı, adı

GT GD C H L M O
can /kæn/ = NOUN: kutu, teneke kutu, konserve kutusu, hela, hapishane, kaba et, teneke kutudaki içecek; VERB: yapabilmek, edebilmek, olabilmek, kovmak, konservesini yapmak; USER: kutu, olabilir, yapabilirsiniz, can, olabildiğince, olabildiğince

GT GD C H L M O
cards /kɑːd/ = NOUN: kart, tarak, kartpostal, kartvizit, tebrik kartı, belge, oyun kâğıdı, iskambil kâğıdı, program, esprili kimse; VERB: kart koymak, fişlemek, kart açmak, kartlara yapıştırmak, taramak; USER: kartları, kart, kartlar, kartı, kartlarını

GT GD C H L M O
cell /sel/ = NOUN: hücre, pil, göz, petek gözü, oda, toplumdan kaçan kimsenin kapandığı evi; USER: hücre, cep, hücreli, hücresi, hücrenin

GT GD C H L M O
change /tʃeɪndʒ/ = VERB: değiştirmek, değişmek, bozdurmak, bozmak, dönüşmek; NOUN: değişiklik, değişim, üstü, bozuk para, yenilik, para üstü, borsa; USER: değiştirmek, değiştirebilirsiniz, değiştirin, değiştirme, değiştirebilir

GT GD C H L M O
cheapest /tʃiːp/ = ADJECTIVE: en ucuz; USER: en ucuz, ucuz, en ucuz fiyata

GT GD C H L M O
choose /tʃuːz/ = VERB: seçmek, tercih etmek, istemek, ayırmak, yeğlemek, üstün tutmak; USER: seçmek, seçin, seçim, tercih, seçebilirsiniz

GT GD C H L M O
circumstances /ˈsərkəmˌstans,-stəns/ = NOUN: koşullar, şartlar, zenginlik, varlık; USER: koşullar, şartlar, durumlarda, koşullarda, durumlar

GT GD C H L M O
clear /klɪər/ = ADJECTIVE: açık, net, temiz, berrak, belirgin, şeffaf, belli, anlaşılır, saydam; VERB: temizlemek, gidermek; ADVERB: açıkça; USER: temizleyin, açık, temizlemek, silmek, kaldırın

GT GD C H L M O
collaborator /kəˈlabəˌrātər/ = NOUN: işbirlikçi, ortak, iş arkadaşı; USER: işbirlikçi, ortak, ortak çalışan, işbirlikçisi, çalışma arkadaşı

GT GD C H L M O
commercial /kəˈmɜː.ʃəl/ = ADJECTIVE: ticari, mesleki, ticaret yapan, kârlı, reklâm yayını yapan; NOUN: reklâm; USER: ticari, ticari olanaklar, ticaret, ticari bir, reklam

GT GD C H L M O
common /ˈkɒm.ən/ = ADJECTIVE: ortak, yaygın, genel, bilinen, müşterek, sıradan, adi, olağan, alışılagelmiş, bayağı, kaba, alelâde, kaba saba; NOUN: meydan, halka açık yer, park; USER: ortak, yaygın, sık, ortak bir, genel, genel

GT GD C H L M O
communication /kəˌmjuː.nɪˈkeɪ.ʃən/ = NOUN: iletişim, haberleşme, bağlantı, irtibat, ulaşım, tebliğ, mesaj, kominikasyon, temas, haber, nakletme, yayma; USER: iletişim, iletişimi, haberleşme, iletişimin, bağlantı

GT GD C H L M O
comparison /kəmˈpær.ɪ.sən/ = NOUN: karşılaştırma, kıyaslama, mukayese, kıyas, benzetme, benzerlik, üstünlük derecesini gösterme; USER: karşılaştırma, karşılaştırması, karşılaştırılması, karşılaştırmak, karşılaştırıldığında

GT GD C H L M O
competences /ˈkɒm.pɪ.təns/ = NOUN: yetki, yeterlik, yetenek, ehliyet, geçinip gidecek kadar gelir; USER: yeterlilikler, yeterlikler, yeterlilikleri, yetkinlikler, yetkinlikleri

GT GD C H L M O
comprehend /ˌkɒm.prɪˈhend/ = VERB: anlamak, kavramak, algılamak, idrak etmek, kapsamak, ihtiva etmek; USER: anlamak, kavramak, kavrayabilme, kavrar, idrak

GT GD C H L M O
computers /kəmˈpjuː.tər/ = NOUN: bilgisayar, elektronik beyin; USER: bilgisayar, bilgisayarlar, bilgisayarlarda, bilgisayarların, bilgisayarları

GT GD C H L M O
conceivable /kənˈsēvəbəl/ = ADJECTIVE: düşünülebilir, akla uygun, makul, kavranabilir; USER: akla uygun, düşünülebilir, akla, akla gelebilecek, akla yatkın

GT GD C H L M O
connecting /kəˈnek.tɪŋ/ = ADJECTIVE: bağlantı, bağlama, bağlayıcı, başlama; USER: bağlantı, bağlayan, bağlamak, bağlayarak, bağlamadan

GT GD C H L M O
consciously /ˈkɒn.ʃəs/ = ADVERB: bilinçli olarak, kasten, bile bile; USER: bilinçli olarak, bilinçli, bilinçli bir, bilinçli bir şekilde, bilerek

GT GD C H L M O
consist /kənˈsɪst/ = VERB: oluşmak, meydana gelmek, ibaret olmak, dayanmak, uymak, var olmak; USER: oluşur, oluşmaktadır, gibidir, oluşan, içerir

GT GD C H L M O
constantly /ˈkɒn.stənt.li/ = ADVERB: sık sık, sıkça; USER: sürekli, sürekli olarak, devamlı, devamlı

GT GD C H L M O
consumers /kənˈsjuː.mər/ = NOUN: tüketici, alıcı; USER: tüketiciler, tüketicilerin, tüketici, tüketicilere, tüketicileri

GT GD C H L M O
contacts /ˈkɒn.tækt/ = NOUN: temas, bağlantı, ilişki, dokunma, tanıdık, portör, taşıyıcı; VERB: irtibat kurmak, temasa geçmek, görüşmek, ilişki kurmak, temas etmek, dokunmak; USER: kişiler, rehber, kişi, kişileri, iletişim bilgileri

GT GD C H L M O
contrast /ˈkɒn.trɑːst/ = NOUN: kontrast, tezat, zıtlık, çelişki; VERB: çelişmek, karşılaştırmak, kontrastı olmak, tezat oluşturmak; USER: kontrast, aksine, Buna, kontrastı, tersine, tersine

GT GD C H L M O
contribute /kənˈtrɪb.juːt/ = VERB: katkıda bulunmak, katılmak, bağışta bulunmak, vermek, payı olmak, yazı vermek; USER: katkıda bulunmak, katkıda, katkı, katkıda bulunur, katkıda bulunan

GT GD C H L M O
cooking /ˈkʊk.ɪŋ/ = NOUN: yemek pişirme, aşçılık; ADJECTIVE: yemek pişirme, mutfak, yemeklik; USER: pişirme, yemek, yemek pişirme, pişirmek, mutfak

GT GD C H L M O
corporate /ˈkɔː.pər.ət/ = ADJECTIVE: tüzel, toplu, şirkete ait, birleşmiş; USER: tüzel, kurumsal, şirket, kurumlar, Corporate

GT GD C H L M O
costs /kɒst/ = NOUN: maliyet, fiyat, masraf, zarar, paha; VERB: mal olmak, tutmak, neden olmak, etmek; USER: maliyetleri, maliyeti, masrafları, maliyetlerini, maliyetler

GT GD C H L M O
could /kʊd/ = VERB: yapabilmek, edebilmek, olabilmek, kovmak, konservesini yapmak, konservelemek, kasede kaydetmek, kayıt yapmak, uzaklaştırmak, -ebilmek; USER: olabilir, ebil, could, could

GT GD C H L M O
crapshoot

GT GD C H L M O
create /kriˈeɪt/ = VERB: oluşturmak, yaratmak, yapmak, meydana getirmek, atamak, neden olmak, yetki vermek; USER: oluşturmak, oluşturabilirsiniz, yaratmak, oluşturun, oluştur

GT GD C H L M O
creating /kriˈeɪt/ = VERB: oluşturmak, yaratmak, yapmak, meydana getirmek, atamak, neden olmak, yetki vermek; USER: oluşturmak, oluşturma, yaratmak, yaratma, oluştururken

GT GD C H L M O
creation /kriˈeɪ.ʃən/ = NOUN: yaradılış, oluşum, kreasyon, eser, hilkat, evren, buluş, alem, atama; USER: oluşturma, oluşturulması, yaratma, yaratılması, yaratılış

GT GD C H L M O
creations /kriˈeɪ.ʃən/ = NOUN: dünyanın yaradılışı; USER: kreasyonlar, yarattıkları, eserleri, kreasyonları, creations

GT GD C H L M O
credit /ˈkred.ɪt/ = NOUN: kredi, alacak, itibar, güven, vade, saygınlık, kazanç, beğeni, emniyet, hesaptaki para miktarı, inanma; VERB: kredi vermek, inanmak, yatırmak, güvenmek, kredisine yazmak; USER: kredi, Hesaba, Hesaba Para, Credit, kredisi, kredisi

GT GD C H L M O
csr = USER: KSS, csr, Kurumsal Sosyal Sorumluluk,

GT GD C H L M O
deal /dɪəl/ = NOUN: anlaşma, pazarlık, muamele, alışveriş, davranış, miktar; VERB: uğraşmak, ilgilenmek, dağıtmak, ele almak, değinmek, iş yapmak; USER: anlaşma, uğraşmak, başa, başa çıkmak, ele

GT GD C H L M O
dealing /dēl/ = NOUN: muamele, iş, ilişki, alışveriş, dağıtma, davranış; USER: iş, muamele, ilgili, uğraşan, ilgileniyor

GT GD C H L M O
dec = ABBREVIATION: Aralık

GT GD C H L M O
decide /dɪˈsaɪd/ = VERB: karar vermek, belirlemek, kararlaştırmak, karar verdirmek, karar vermesini sağlamak, hüküm vermek, sonuca varmak, azmetmek; USER: karar vermek, karar, karar verin, karar verir, karar vermenize, karar vermenize

GT GD C H L M O
declared /dɪˈkleəd/ = ADJECTIVE: deklare, aleni, kesin, açık; USER: deklare, ilan, beyan, ilan etti, bildirilen

GT GD C H L M O
define /dɪˈfaɪn/ = VERB: tanımlamak, belirlemek, belirtmek, tarif etmek; USER: tanımlamak, tanımlayabilirsiniz, tanımlar, tanımlayan, tanımlayın

GT GD C H L M O
defines /dɪˈfaɪn/ = VERB: tanımlamak, belirlemek, belirtmek, tarif etmek; USER: tanımlar, tanımlayan, tanımlamaktadır, belirler, tanımlıyor

GT GD C H L M O
depending /dɪˈpend/ = VERB: güvenmek, bağlı olmak, tabi olmak; USER: bağlı, bağlı olarak, olarak, göre, göre

GT GD C H L M O
design /dɪˈzaɪn/ = NOUN: dizayn, proje, model, tasarı, plan, taslak, amaç, komplo, niyet; VERB: tasarlamak, dizayn etmek, kastetmek, modelini çizmek, planlamak, komplo kurmak, stilize etmek; USER: dizayn, tasarım, tasarımı, tasarlamak, tasarıma

GT GD C H L M O
designs /dɪˈzaɪn/ = NOUN: dizayn, proje, model, tasarı, plan, taslak, amaç, komplo, niyet; USER: tasarımlar, tasarımları, tasarım, tasarımların, tasarımı

GT GD C H L M O
desirable /dəˈzī(ə)rəbəl/ = ADJECTIVE: çekici, hoş, beğenilen; USER: çekici, arzu, arzu edilen, istenen, tercih

GT GD C H L M O
determines /dɪˈtɜː.mɪn/ = VERB: belirlemek, saptamak, kararlaştırmak, sabitleştirmek, neden olmak, karara varmak, karara bağlanmak; USER: belirler, belirleyen, tespit, belirlemektedir, karar

GT GD C H L M O
develop /dɪˈvel.əp/ = VERB: geliştirmek, gelişmek, ilerlemek, banyo etmek, şekillendirmek, tab etmek, açıklamak, ilgi göstermek, açınım yapmak, yükselmek, ün kazanmak; USER: geliştirmek, geliştirmeye, geliştirilmesi, geliştirme, gelişebilir

GT GD C H L M O
develops /dɪˈvel.əp/ = VERB: geliştirmek, gelişmek, ilerlemek, banyo etmek, şekillendirmek, tab etmek, açıklamak, ilgi göstermek, açınım yapmak, yükselmek, ün kazanmak; USER: geliştirir, gelişir, geliştiren, gelişen, geliştirmektedir

GT GD C H L M O
digs /dɪɡ/ = NOUN: yurt, pansiyon; USER: yurt, kazılar, kazılarda, digs, kazı

GT GD C H L M O
direction /daɪˈrek.ʃən/ = NOUN: yön, yönetim, istikamet, talimat, yönetme, emir, açıklama, direktörlük, kumanda, alıcı adresi; USER: yön, yönde, yönü, yönünde, yönünü

GT GD C H L M O
discoverer /dɪˈskʌv.ər/ = NOUN: kâşif; USER: kâşif, keşfeden, kaşifi, mucidi, discoverer

GT GD C H L M O
do /də/ = VERB: yapmak, etmek, dolandırmak, uymak, temizlemek, ilgilenmek; NOUN: do, hile, dalavere, dolandırıcılık, do-abbreviation, do, do; USER: yapmak, do, mutlaka, yapılması, mutlaka yapılması, mutlaka yapılması

GT GD C H L M O
doesn /ˈdʌz.ənt/ = USER: doesn, Ne farkeder, farkeder, yaramıyor, bu hiç

GT GD C H L M O
don /dɒn/ = VERB: giymek, giydirmek; NOUN: bey, öğretim görevlisi, İspanyol efendisi, uzman; USER: don, değil, öyle, yapma, yapma

GT GD C H L M O
dormant /ˈdɔː.mənt/ = ADJECTIVE: uyuyan, hareketsiz, uyuşuk, uyku halinde, keşfedilmemiş; USER: uyuyan, uykuda, atıl, dormant, hareketsiz

GT GD C H L M O
downside /ˈdaʊn.saɪd/ = USER: dezavantajı, olumsuz, aşağı yönlü, downside

GT GD C H L M O
dramatically /drəˈmæt.ɪ.kəl.i/ = USER: önemli ölçüde, dramatik, ölçüde, bariz bir şekilde kendini, büyük ölçüde

GT GD C H L M O
dropout /ˈdrɒp.aʊt/ = USER: terk, bırakma, ayrılma, çıkarma, okulu terk etme

GT GD C H L M O
dropouts /ˈdrɒp.aʊt/ = NOUN: öğrenimini tamamlamayan kimse, topluma ters düşerek ayrı duran kimse; USER: terkinde, bırakan, kopmalar, düşümü, terkinin

GT GD C H L M O
duration /djʊəˈreɪ.ʃən/ = NOUN: süre, süreç, süreklilik, devam; USER: süre, süresi, süresini, süresinin, süresince

GT GD C H L M O
dyslexia /dəsˈleksēə/ = NOUN: disleksi; USER: disleksi, Dyslexia, ve disleksi, yazıyı algılamada bozuklukla kendini gösteren hastalık,

GT GD C H L M O
each /iːtʃ/ = ADJECTIVE: her, her bir; PRONOUN: her biri, tanesi; USER: her, her bir, her biri, her biri

GT GD C H L M O
early /ˈɜː.li/ = ADJECTIVE: erken, ilk, eski, başlangıç, çabuk, acele; ADVERB: erken, erkenden, önce, çabuk, ilk olarak, zamanından önce, evvel; USER: erken, ilk, başlarında, başında, erken bir, erken bir

GT GD C H L M O
earn /ɜːn/ = VERB: kazanmak, para kazanmak, hak etmek; USER: kazanmak, kazanın, kazanabilirsiniz, elde, kazan, kazan

GT GD C H L M O
easiest /ˈiː.zi/ = VERB: kolaylaştırmak, hafifletmek, rahatlatmak, dindirmek, yatıştırmak, gevşetmek, rahatlamak, dikkatle yerleştirmek; NOUN: rahat, kolaylık, rahatlık, huzur, refah, içi rahat olma, dinme, konfor; USER: kolay, en kolay

GT GD C H L M O
eighth /eɪtθ/ = ADJECTIVE: sekizinci; NOUN: sekizlik, sekizinci şey, sekizde birlik kısım; USER: sekizinci, sekizde, sekiz, sekiz

GT GD C H L M O
either /ˈaɪ.ðər/ = CONJUNCTION: ya da, ne de; ADJECTIVE: her iki, her bir; PRONOUN: her iki, ister, ikisinden biri, her ikisi de, ya o ya bu, birinden biri; ADVERB: ister, ne de; USER: ya da, her iki, ya, da, iki

GT GD C H L M O
element /ˈel.ɪ.mənt/ = NOUN: öğe, eleman, element, unsur, faktör, bir parça, esas, doğa şartları, atmosferik güçler, ana unsur, küçük bir miktar; USER: eleman, element, elemanı, öğe, öğesi

GT GD C H L M O
embark /ɪmˈbɑːk/ = VERB: atılmak, girişmek, bindirmek, yolcu almak, uçağa binmek, yüklenmek, yatırmak, uçağa yüklemek, uçağa bindirmek, kalkışmak, yüklemek; USER: girişmek, atılmak, yapmaya, bindirmek, gemiye

GT GD C H L M O
employs /ɪmˈplɔɪ/ = VERB: çalıştırmak, kullanmak, görevlendirmek, iş vermek, meşgul etmek, harcamak; USER: istihdam, kullanır, istihdam etmektedir, kullanmaktadır, çalışanı, çalışanı

GT GD C H L M O
ending /ˈen.dɪŋ/ = NOUN: son, bitirme, sona erme, sonek, takı, ölüm, ecel; USER: son, biten, bitiş, bitmeyen, sona eren

GT GD C H L M O
english /ˈɪŋ.ɡlɪʃ/ = NOUN: İngilizce, İngilizler, İngiliz halkı; ADJECTIVE: İngilizce, İngiliz, İngiltere; USER: İngilizce, English, İngiliz, turkish, İngiliz kahvaltısı, İngiliz kahvaltısı

GT GD C H L M O
entrepreneur /ˌäntrəprəˈno͝or,-ˈnər/ = NOUN: girişimci, müteahhit, eğlence düzenleyicisi; USER: girişimci, girişimcinin, bir girişimci, girişimcisi

GT GD C H L M O
entrepreneurial /ˌäntrəprəˈno͝orēəl/ = ADJECTIVE: girişimci, girişim ile ilgili; USER: girişimci, girişimcilik, girişimci bir, girişim

GT GD C H L M O
entrepreneurs /ˌäntrəprəˈno͝or,-ˈnər/ = NOUN: girişimci, müteahhit, eğlence düzenleyicisi; USER: girişimciler, girişimcilerin, girişimci, girişimcilere, girişimcileri

GT GD C H L M O
entrepreneurship /ˌɒn.trə.prəˈnɜː.ʃɪp/ = USER: girişimcilik, girişimciliği, girişimciliğin, girişimciliğe, girişimciliğinin

GT GD C H L M O
equipped /ɪˈkwɪpt/ = ADJECTIVE: donanımlı, donatılmış, kuşanmış; USER: donanımlı, donatılmış, donatılmıştır, donanımlı bir, bulunur

GT GD C H L M O
even /ˈiː.vən/ = ADVERB: bile, hatta, dahi, üstelik, tam; ADJECTIVE: çift, çift, düz, eşit, dengeli, tam, düzenli, başabaş, sakin, fit olmuş, düzleşmek, düz olmak, düzleştirmek, eşit olarak bölüştürmek, düzlemek; USER: hatta, bile, da, daha, dahi

GT GD C H L M O
everyone /ˈev.ri.wʌn/ = PRONOUN: herkes, her biri; USER: herkes, herkesin, herkese, herkesi, everyone, everyone

GT GD C H L M O
everything /ˈev.ri.θɪŋ/ = PRONOUN: her şey, en önemli şey; USER: her şey, her şeyi, şeyi, her, herşeyi, herşeyi

GT GD C H L M O
exactly /ɪɡˈzækt.li/ = ADVERB: tam, tam olarak, tamamen, aynen, kesin olarak, tamı tamına, titizlikle, tamam; USER: tam olarak, tam, tamamen, aynen, kesinlikle, kesinlikle

GT GD C H L M O
exchange /ɪksˈtʃeɪndʒ/ = NOUN: değiş tokuş, takas, değiştirme, kambiyo, borsa, santral, bozma, trampa; VERB: değiştirmek, bozdurmak, değiş tokuş etmek, takas etmek; USER: değiştirme, takas, değişimi, değiş tokuşu, Döviz

GT GD C H L M O
expected /ɪkˈspekt/ = VERB: beklemek, ummak, ümit etmek, sanmak; USER: beklenen, bekleniyor, beklenmektedir, beklendiği, beklentiler, beklentiler

GT GD C H L M O
experiment /ɪkˈsper.ɪ.mənt/ = NOUN: deneme, deney; VERB: denemek, deney yapmak, deneye tabi tutmak; USER: deney, deneme, deneyi, deneyde, deneyin

GT GD C H L M O
explore /ɪkˈsplɔːr/ = VERB: keşfetmek, araştırmak, muayene etmek, kontrol etmek; USER: keşfetmek, keşfedebilirsiniz, keşfetmeye, araştırmak, keşfedin

GT GD C H L M O
extend /ɪkˈstend/ = VERB: uzatmak, genişletmek, yaymak, vermek, genişlemek, büyümek, uzamak, devam ettirmek, avcı hattına yayılmak, yardım eli uzatmak; USER: uzatmak, genişletmek, doğru genişlet, genişlet, uzanan

GT GD C H L M O
extraordinary /ikˈstrôrdnˌerē,ˌekstrəˈôrdn-/ = ADJECTIVE: olağanüstü, sıradışı, olağandışı, fevkalade, özel, özel olarak görevlendirilmiş; USER: olağanüstü, olağanüstü bir, sıradışı, sıra dışı, olağandışı, olağandışı

GT GD C H L M O
fails /feɪl/ = VERB: başaramamak, başarısız olmak, kalmak, becerememek, yapmamak, bırakmak, bozulmak, başarısızlığa uğramak, batmak, boşa çıkarmak, ümidini kırmak; NOUN: zayıf not; USER: başarısız, başarısız olur, başarısız oluyor, başarısız olursa

GT GD C H L M O
failures /ˈfeɪ.ljər/ = NOUN: başarısızlık, yetmezlik, kusur, bozukluk, eksiklik, fiyasko, iflas, ihmal, hayal kırıklığı, tükenme, batma, yapmama, sekte, yokluk, aksatma, bulunmama, kıtlık, dinme; USER: hataları, arızaları, başarısızlıkları, başarısızlık, arıza

GT GD C H L M O
female /ˈfiː.meɪl/ = NOUN: keçe, fötr; ADJECTIVE: keçe, keçeli; VERB: keçe ile kaplamak, keçe yapmak; USER: kadın, bayan, dişi, erkek, kız

GT GD C H L M O
fictitious /fɪkˈtɪʃ.əs/ = ADJECTIVE: hayali, uydurma, uyduruk, imgesel, itibari; USER: hayali, kurgusal, hayali bir, uydurma, fiktif

GT GD C H L M O
fifth /fɪfθ/ = ADJECTIVE: beşinci; NOUN: beşte bir, beşinci kısım; USER: beşinci, beşte, beş

GT GD C H L M O
financial /faɪˈnæn.ʃəl/ = ADJECTIVE: finansal, mali, parasal; USER: mali, finansal, finans, maddi, finansman

GT GD C H L M O
find /faɪnd/ = VERB: bulmak, keşfetmek, rastlamak, bakmak, geçindirmek, karara varmak, sağlamak; NOUN: bulma, bulgu, keşif, buluş, bulunan şey; USER: bulmak, bulabilirsiniz, buldunuz, bulacaksınız, bulmanıza, bulmanıza

GT GD C H L M O
first /ˈfɜːst/ = ADJECTIVE: ilk, birinci, baş, başta gelen, önde gelen; ADVERB: önce, ilk olarak, öncelikle, ilk kez, başta, ilkönce; NOUN: birincilik, başlangıç, birinci gelen şey; USER: ilk, birinci, siz, önce, öncelikle, öncelikle

GT GD C H L M O
fixed /fɪkst/ = ADJECTIVE: sabit, değişmez, belirlenmiş, kararlaştırılmış, önceden ayarlanmış, solmaz, oynamaz, sağlanmış, uçmaz; USER: sabit, tespit, sabitlenir, giderilen, giderilmiştir

GT GD C H L M O
focus /ˈfəʊ.kəs/ = NOUN: odak, odak noktası, dikkati toplayan şey; VERB: odaklamak, odağı ayarlamak, bir noktada toplamak; USER: odak, odaklanmak, durulacak, odaklanır, odaklanma

GT GD C H L M O
follow /ˈfɒl.əʊ/ = VERB: izlemek, uymak, takip etmek, sürdürmek, sonra gelmek, dinlemek, sonucu olmak, dolayı olmak; NOUN: bilardoda bir vuruş; USER: izlemek, takip etmek, takip, izleyin, uygulayın

GT GD C H L M O
for /fɔːr/ = PREPOSITION: için, amacıyla, dolayı, uygun, göre, karşı, yönünde, doğru, yarayan, sebebiyle; CONJUNCTION: dolayı, nedeniyle, çünkü, zira; USER: için, boyunca, for, üzere, üzere

GT GD C H L M O
forever /fəˈre.vər/ = ADVERB: sonsuza dek, ebediyen, daima, devamlı, durmadan; USER: sonsuza dek, sonsuza kadar, sonsuza, Her zaman Kullanıcı, forever

GT GD C H L M O
former /ˈfɔː.mər/ = ADJECTIVE: eski, önceki, geçmiş, sabık, geçen; NOUN: biçimlendirici, gövde, sınıf öğrencisi; USER: eski, önceki, eski bir

GT GD C H L M O
formula /ˈfɔː.mjʊ.lə/ = NOUN: formül, mama, reçete, boş ve anlamsız sözcükler; USER: formül, formülü, sayısı, formüle, formülün

GT GD C H L M O
fortune /ˈfɔː.tʃuːn/ = NOUN: servet, şans, kısmet, kader, zenginlik, uğur, baht, tâlih; USER: servet, Fortune, şans, servete, bir servet

GT GD C H L M O
founded /found/ = ADJECTIVE: kurulmuş, kuruluş tarihi; USER: kurulmuş, kurdu, kurulan, kurulmuştur, kuruldu

GT GD C H L M O
founding /found/ = VERB: kurmak, dayandırmak, temelini atmak, dökmek, kalıba dökmek, dayanmak; USER: kurma, kurucu, kurulması, kurarak, kurmadan

GT GD C H L M O
fourth /fɔːθ/ = ADJECTIVE: dördüncü; NOUN: dörtte bir, do ile fa arasındaki aralık; USER: dördüncü, dörtte, dördüncü bir, dördüncüsü, dördüncüsü

GT GD C H L M O
fridge /frɪdʒ/ = NOUN: buzdolabı; USER: buzdolabı, Buz dolabı, dolabı, buzdolabında, fridge

GT GD C H L M O
friend /frend/ = NOUN: arkadaş, dost, yardımcı, ahbap, tanıdık, destek; USER: arkadaş, Arkadaşına, Arkadaşınıza, arkadaşım, arkadaşı

GT GD C H L M O
from /frɒm/ = PREPOSITION: itibaren, -dan, -den, beri, dolayı, yüzünden, -den beri; USER: itibaren, adlı, adlı işletmeye, gelen, dan, dan

GT GD C H L M O
funded /fʌnd/ = VERB: yatırmak, yatırım yapmak, sermayeye çevirmek; USER: finanse, finanse edilen, tarafından finanse edilen, desteklenen, fon

GT GD C H L M O
future /ˈfjuː.tʃər/ = NOUN: gelecek, istikbal, gelecek zaman, gelecekte olacak şey, vadeli sözleşme; ADJECTIVE: gelecek, ilerideki, ileriki, müstakbel, vadeli; USER: gelecek, gelecekte, gelecekteki, geleceği, geleceğe

GT GD C H L M O
galactic /ɡəˈlæk.tɪk/ = ADJECTIVE: galaktik, galaksi ile ilgili, samanyolu ile ilgili, süt; USER: galaktik, Galactic, gökada, galaksi, samanyolu

GT GD C H L M O
genes /dʒiːn/ = ADJECTIVE: genel, kapsamlı, genelleyici, cinse özgü

GT GD C H L M O
geniuses /ˈdʒiː.ni.əs/ = USER: dahilerin, dahi, deha, dahiler, geniuses

GT GD C H L M O
get /ɡet/ = VERB: almak, edinmek, olmak, elde etmek, getirmek, kazanmak, gelmek, varmak, etmek, başlamak, götürmek, yaptırmak, anlamak, ettirmek, satın almak, yapmak, ele geçirmek, öldürmek, canına okumak, idrak etmek, açığını bulmak, yalanını çıkarmak, kavramak, başına gelmek; USER: almak, olsun, elde, alabilirsiniz, ulaşın

GT GD C H L M O
gets /ɡet/ = VERB: almak, edinmek, olmak, elde etmek, getirmek, kazanmak, gelmek, varmak, etmek, başlamak, götürmek, yaptırmak, anlamak, ettirmek, satın almak, yapmak, ele geçirmek, öldürmek, canına okumak, idrak etmek, açığını bulmak, yalanını çıkarmak, kavramak, başına gelmek; USER: alır, olur, gets

GT GD C H L M O
go /ɡəʊ/ = VERB: gitmek, geçmek, girmek, olmak, ölmek, başlamak, uymak, kaybolmak; NOUN: gitme, gidiş, gayret, deneme; USER: gitmek, gidin, gidip, go, devam, devam

GT GD C H L M O
goal /ɡəʊl/ = NOUN: gol, hedef, amaç, kale, sayı, erek, ideal; USER: hedef, amaç, gol, çok gol, hedefi

GT GD C H L M O
goals /ɡəʊl/ = NOUN: gol, hedef, amaç, kale, sayı, erek, ideal; USER: hedefleri, hedefler, goller, gol, çok goller

GT GD C H L M O
going /ˈɡəʊ.ɪŋ/ = NOUN: gidiş, gitme, yol durumu, gidişat, tempo; ADJECTIVE: giden, işleyen, başarılı, satılan; USER: gidiş, giden, gidiyor, olacak, devam, devam

GT GD C H L M O
granted /ɡrɑːnt/ = ADJECTIVE: imtiyazlı, diyelim ki; USER: verilen, verilir, verilmiş, kabul, verilmiştir

GT GD C H L M O
great /ɡreɪt/ = ADJECTIVE: büyük, mükemmel, iyi, önemli, çok iyi, muazzam, ulu, ünlü, hevesli; USER: büyük, harika, büyük bir, harika bir, great, great

GT GD C H L M O
green /ɡriːn/ = NOUN: yeşil, yeşillik, yeşil alan, golf sahası, çimenlik, zindelik; ADJECTIVE: yeşil, taze, ham, acemi, toy; VERB: yeşillendirmek; USER: yeşil, green, yeşil bir

GT GD C H L M O
guarantees /ˌɡær.ənˈtiː/ = NOUN: garanti, güvence, kefil, teminât, kefalet; USER: garanti, teminat, teminatlar, garantiler, garantisi

GT GD C H L M O
had /hæd/ = VERB: olmak, sahip olmak, yapmak, etmek, bulunmak, almak, elde etmek, zorunda olmak, kabul etmek, aldatmak, göz yummak, dolandırmak; USER: vardı, oldu, kaldı, zorunda, sahip, sahip

GT GD C H L M O
has /hæz/ = VERB: olmak, sahip olmak, yapmak, etmek, bulunmak, almak, elde etmek, zorunda olmak, kabul etmek, aldatmak, göz yummak, dolandırmak; USER: vardır, sahip, sahiptir, var, olan, olan

GT GD C H L M O
have /hæv/ = VERB: olmak, sahip olmak, yapmak, etmek, bulunmak, almak, elde etmek, zorunda olmak, kabul etmek, aldatmak, göz yummak, dolandırmak; NOUN: hile, varlıklı kimse, üçkâğıt, kumpas; USER: var, sahip, zorunda, vardır, olması, olması

GT GD C H L M O
he /hiː/ = PRONOUN: o, kendisi; NOUN: erkek; USER: o, diye, onun, de, da, da

GT GD C H L M O
headed /ˈhed.ɪd/ = ADJECTIVE: başlı, başlıklı, antetli, sorumlusu olan; USER: başlı, başkanlığında, yöneldi, başkanlığındaki, başkanlık

GT GD C H L M O
helpful /ˈhelp.fəl/ = ADJECTIVE: faydalı, yardımcı, yararlı, yardımsever; USER: yararlı, yardımcı, faydalı, faydalı olarak, ilgili bir sorun mu

GT GD C H L M O
her /hɜːr/ = PRONOUN: onu, onun, ona, o, kendisi, kendine; USER: onu, onun, ona, kendi, onunla

GT GD C H L M O
here /hɪər/ = ADVERB: burada, buraya, burda, işte; USER: burada, buraya, Buradasınız, here, buradan, buradan

GT GD C H L M O
herself /hɜːˈself/ = PRONOUN: kendini, kendisi, kendine, kendi, bizzat, kendinde; USER: kendini, kendisi, kendisini, kendine, kendi

GT GD C H L M O
him /hɪm/ = PRONOUN: onu, ona, o, kendine, kendi; USER: onu, ona, onun, onunla, kendisine, kendisine

GT GD C H L M O
hindered /ˈhɪn.dər/ = VERB: engellemek, engel olmak, aksatmak, alıkoymak, aksamak, sonraya kalmak; USER: engel, engellenmiş, engellemiştir, engelleyen, engellediğini

GT GD C H L M O
his /hɪz/ = PRONOUN: onun, onunki; USER: onun, yaptığı, kendi, kendi

GT GD C H L M O
how /haʊ/ = ADVERB: nasıl, ne, ne kadar, nereden, ne durumda; NOUN: yöntem, yapma yöntemi; USER: nasıl, ne, ne kadar, kadar, nasıl Yapılır, nasıl Yapılır

GT GD C H L M O
i /aɪ/ = PRONOUN: ben, I, one, I; USER: ben, i, ı, bir

GT GD C H L M O
idea /aɪˈdɪə/ = NOUN: fikir, düşünce, görüş, amaç, plan, kanı, niyet; USER: fikir, fikri, bir fikir, fikrim, fikirdir, fikirdir

GT GD C H L M O
ideas /aɪˈdɪə/ = NOUN: fikir, düşünce, görüş, amaç, plan, kanı, niyet; USER: fikirler, fikirleri, fikir, fikirlerin, fikirlerini

GT GD C H L M O
identity /aɪˈden.tɪ.ti/ = NOUN: kimlik, özdeşlik, kişilik, hüviyet, aynılık, benzerlik; USER: kimlik, kimliği, kimliğini, kimliğinin, kimliğin

GT GD C H L M O
if /ɪf/ = CONJUNCTION: eğer, ise, ama, keşke, fakat, -se, -sa; NOUN: şart, şüphe, belirsizlik; USER: eğer, ise, varsa, olmadığını, durumunda, durumunda

GT GD C H L M O
imagination /ɪˌmædʒ.ɪˈneɪ.ʃən/ = NOUN: hayal, hayal gücü, imgelem, tasavvur, hayal etme, kuruntu; USER: hayal, hayal gücü, hayal gücünü, hayal gücünün, hayal gücünüzü

GT GD C H L M O
imagine /ɪˈmædʒ.ɪn/ = VERB: düşünmek, hayal etmek, tasavvur etmek, düşlemek, hayal kurmak, farzetmek, sanmak, kafasında canlandırmak; USER: hayal etmek, düşünmek, hayal, düşünün, tahmin

GT GD C H L M O
imagines /ɪˈmædʒ.ɪn/ = VERB: düşünmek, hayal etmek, tasavvur etmek, düşlemek, hayal kurmak, farzetmek, sanmak, kafasında canlandırmak; USER: hayal, tahayyül, hayal eder, imgeler, hayal ediyor

GT GD C H L M O
important /ɪmˈpɔː.tənt/ = ADJECTIVE: önemli, mühim, ciddi, saygın, nüfuzlu, kibirli, okkalı, sözü geçer, kendini beğenmiş; USER: önemli, önemlidir, önemli bir, önem, önem

GT GD C H L M O
improve /ɪmˈpruːv/ = VERB: geliştirmek, artırmak, iyileştirmek, düzeltmek, ilerletmek, gelişmek, ilerlemek, ıslah etmek, iyileşmek, yükselmek, düzelmek; USER: geliştirmek, artırmak, iyileştirmek, geliştirmemize, geliştirmeye, geliştirmeye

GT GD C H L M O
in /ɪn/ = ADVERB: içinde; PREPOSITION: içinde, olarak, -de, -da, halinde, içine, içeri; ADJECTIVE: yerinde, iç, içeride, evde; USER: içinde, olarak, bölgesindeki, yılında, in, in

GT GD C H L M O
ingredients /ɪnˈɡriː.di.ənt/ = NOUN: malzemeler, içindekiler; USER: malzemeler, maddeler, maddeleri, malzemelerle, malzemeleri

GT GD C H L M O
instead /ɪnˈsted/ = ADVERB: yerine; USER: yerine, bunun yerine, onun yerine, onun yerine

GT GD C H L M O
interested /ˈɪn.trəs.tɪd/ = ADJECTIVE: ilgili, meraklı, çıkarcı, taraflı, pay sahibi olan, ortağı; USER: ilgili, ilgi, ilgilenen, ilgileniyor, ilgilendi, ilgilendi

GT GD C H L M O
into /ˈɪn.tuː/ = PREPOSITION: içine, haline, içeriye, -e, -ye; USER: içine, haline, halinde, olarak, doğru, doğru

GT GD C H L M O
investment /ɪnˈvest.mənt/ = NOUN: yatırım, kuşatma, para yatırma, abluka, dışderi, ektoderm, atama, tayin; USER: yatırım, yatırımı, yatırımın, yatırımları, yatırım amaçlı

GT GD C H L M O
is /ɪz/ = USER: olduğunu, olduğu, olan, bir, olup, olup

GT GD C H L M O
it /ɪt/ = PRONOUN: o, onu, ona, ebe, cazibe, çekicilik, şahsiyet, ilişki, önemli kimse; NOUN: cinsel ilişki; USER: o, onu, bu, bunu, it, it

GT GD C H L M O
itinerary /aɪˈtɪn.ər.ər.i/ = NOUN: yol, yol kılavuzu, seyahat rehberi, izlenecek yol, gezi notları; ADJECTIVE: yolculuk; USER: yol, güzergah, yol rehberimizi, güzergah hesapla, yol rehberimizi inceleyin

GT GD C H L M O
jobs /dʒɒb/ = NOUN: Yyüp peygamber, Eyüp peygamber; USER: işler, iş, işleri, pozisyon, işlerini

GT GD C H L M O
join /dʒɔɪn/ = VERB: katılmak, birleştirmek, katmak, üye olmak, birleşmek, eklemek, iştirak etmek, kaynamak, sınırı ortak olmak; NOUN: birleşme noktası, ek yeri; USER: katılmak, katılması, katılmaya, katılın, katılabilir

GT GD C H L M O
journey /ˈdʒɜː.ni/ = NOUN: yolculuk, seyahat, yol, gezi, sefer, seyir, mesafe; VERB: seyahat etmek, geziye çıkmak; USER: yolculuk, seyahat, yolculuğa, yolculuğu, yolculuğun

GT GD C H L M O
just /dʒʌst/ = ADVERB: sadece, yalnızca, tam, az önce, henüz, şimdi, yalnız, sade; ADJECTIVE: adil, tam, haklı, doğru; USER: sadece, hemen, yalnızca, adil, gibi, gibi

GT GD C H L M O
keep /kiːp/ = ADJECTIVE: istekli, keskin, meraklı, hevesli, düşkün, güçlü, zeki, büyük, şiddetli, sert, şahane, uygun, harika, ucuz, ince; NOUN: matem türküsü; VERB: ağıt yakmak, ölenin ardından ağlamak; USER: tutmak, devam, tutun, tutmaya, korumak

GT GD C H L M O
kinds /kaɪnd/ = NOUN: tür, çeşit, cins, nitelik, aynı şekil, aşai rabbani ayinindeki ekmek veya su; USER: türlü, tür, çeşit, çeşitleri, türde

GT GD C H L M O
know /nəʊ/ = VERB: bilmek, tanımak, tatmak, farketmek, başından geçmek, ayırt etmek, ilişkisi olmak; USER: bilmek, biliyorum, biliyor, bekleyebileceğinizi bilmek, biliyoruz, biliyoruz

GT GD C H L M O
lack /læk/ = NOUN: eksiklik, yoksunluk, yokluk, noksan; VERB: olmamak, yoksun olmak, ihtiyacı olmak, eksik olmak; USER: eksiklik, eksikliği, olmaması, yetersizliği, eksikliğinden

GT GD C H L M O
land /lænd/ = NOUN: arazi, kara, toprak, arsa, ülke, vatan, diyar, memleket; VERB: indirmek, yere inmek, düşmek, karaya çıkmak; USER: arazi, kara, toprak, arsa, arazinin

GT GD C H L M O
largest /lɑːdʒ/ = USER: büyük, en büyük, en, en

GT GD C H L M O
lead /liːd/ = NOUN: kurşun, öncülük, önderlik, rehberlik, kablo; VERB: sürmek, yönetmek, götürmek, yönlendirmek, önderlik etmek, öncülük etmek, yol göstermek; USER: kurşun, yol, neden, sebep, yol açar

GT GD C H L M O
learn /lɜːn/ = VERB: öğrenmek, haber almak; USER: öğrenmek, bilgi, fazla bilgi, bilgi edinmek, Öğreniyorum, Öğreniyorum

GT GD C H L M O
learnable = USER: öğrenilebilir, öğrenilebilen, öğrenilebilen Çok, learnable, öğrenilebilir bir,

GT GD C H L M O
learning /ˈlɜː.nɪŋ/ = NOUN: öğrenme, bilgi, bilim, ilim; USER: öğrenme, öğrenmek, öğrenim, öğrenmeye, öğrenmenin, öğrenmenin

GT GD C H L M O
let /let/ = NOUN: let, engel, kiraya verme, kiraya verilmiş mülk, teniste yeniden servis atma nedeni; VERB: izin vermek, vermek, bırakmak, ihale etmek, kiraya vermek, ses çıkarmamak, kiraya verilmek, meydan vermek, -dirmek, -dürmek; USER: let, izin, sağlar, bildirin, izin ver

GT GD C H L M O
lies /laɪ/ = NOUN: yalan, yatış, konum, palavra, durum; VERB: yatmak, yalan söylemek, uzanmak, kandırmak, mideye oturmak, yasal olmak; USER: yalan, yatıyor, alır, yer almaktadır, almaktadır

GT GD C H L M O
like /laɪk/ = ADJECTIVE: gibi, benzer, aynı; ADVERB: gibi, benzer; PREPOSITION: gibi, benzer, falan, aynı; NOUN: benzer; VERB: beğenmek; CONJUNCTION: sanki; USER: gibi, benzeri, benzerim, gibi bir, böyle, böyle

GT GD C H L M O
likely /ˈlaɪ.kli/ = ADVERB: muhtemelen, büyük ihtimalle, galiba; ADJECTIVE: olası, muhtemel, mümkün, uygun, mantıklı, inandırıcı; USER: muhtemelen, olasılıkla, büyük olasılıkla, muhtemeldir, olası

GT GD C H L M O
lines /laɪn/ = NOUN: satır, hat, çizgi, sıra, kablo, kuyruk, dize, halat, hiza, işkolu, yöntem; VERB: kaplamak; USER: hatları, çizgiler, satır, satırları, çizgileri

GT GD C H L M O
little /ˈlɪt.l̩/ = ADJECTIVE: küçük, az, ufak, bayağı, adi, dar görüşlü; ADVERB: azıcık, hemen hemen hiç; NOUN: ufak şey, az miktar, az zaman; USER: az, küçük, biraz, küçük bir, çok az, çok az

GT GD C H L M O
live /lɪv/ = ADJECTIVE: canlı, yaşayan, naklen, diri, elektrik yüklü, hayat dolu, güncel, parlak, elektrikli, hareketli, sönmemiş, yanmamış; VERB: yaşamak, oturmak, hayatta kalmak, hayatın tadını çıkarmak; USER: canlı, yaşamak, yaşayan, yaşıyor, yaşıyoruz

GT GD C H L M O
lives /laɪvz/ = NOUN: yaşam, hayat, ömür, can, canlı, canlılık; USER: hayat, yaşıyor, hayatını, hayatımızın, hayatlarını, hayatlarını

GT GD C H L M O
loans /ləʊn/ = NOUN: borç, ödünç verme, borçlanma, ödünç verilen şey, ödünç para; USER: krediler, kredi, kredileri, kredilerin, kredilerinin

GT GD C H L M O
look /lʊk/ = VERB: bakmak, görünmek, göstermek, ummak, ümit etmek; NOUN: bakış, bakma, görünüş, nazar, yüz ifadesi; USER: bakmak, bakın, bak, aramak, görünüm, görünüm

GT GD C H L M O
lose /luːz/ = VERB: kaybetmek, kaçırmak, kaybolmak, azıtmak, heba etmek, mahrum etmek, geri kalmak; USER: kaybetmek, kaybedersiniz, vermek, kaybedebilir, kaybetmeye, kaybetmeye

GT GD C H L M O
loss /lɒs/ = NOUN: zarar, kayıp, zayi; USER: kayıp, zarar, kaybı, kaybına, dökülmesi

GT GD C H L M O
luck /lʌk/ = NOUN: şans, baht, tâlih; USER: şans, şanslar, mutluluk, luck, şansı

GT GD C H L M O
m = USER: m, m Kaydedilen

GT GD C H L M O
made /meɪd/ = ADJECTIVE: yapılmış, üretilmiş, garantili; USER: yapılmış, yapılan, yaptı, yapılır, yapılmıştır

GT GD C H L M O
magical /ˈmædʒ.ɪ.kəl/ = ADJECTIVE: büyülü, sihirsel, büyü gibi; USER: büyülü, sihirli, büyülü bir, magical, sihirli bir

GT GD C H L M O
magicians /məˈdʒɪʃ.ən/ = NOUN: sihirbaz, büyücü; USER: büyücüler, sihirbaz, sihirbazlar, büyücüleri, sihirbazların

GT GD C H L M O
make /meɪk/ = VERB: yapmak, sağlamak, etmek, yaptırmak, elde etmek, varmak, ilişki kurmak; NOUN: kazanç, verim, yapı, biçim, yapılış şekli; USER: yapmak, olun, olmak, hale, kazanmak, kazanmak

GT GD C H L M O
makes /meɪk/ = VERB: yapmak, sağlamak, etmek, yaptırmak, elde etmek, varmak, ilişki kurmak; NOUN: kazanç, verim, yapı, biçim, yapılış şekli; USER: yapar, yapan, kılan, sağlar, hale getirir

GT GD C H L M O
male /meɪl/ = NOUN: erkek; ADJECTIVE: erkek, eril; USER: erkek, male, bay, bay Bu, bir erkek

GT GD C H L M O
man /mæn/ = NOUN: adam, erkek, insan, işçi, er, beyaz adam, uşak, oyun taşı; VERB: adam atamak, adam yerleştirmek; USER: adam, erkek, insan, man, bir adam, bir adam

GT GD C H L M O
management /ˈmæn.ɪdʒ.mənt/ = NOUN: yönetim, işletme, idare, müdürlük, idarecilik; USER: yönetim, yönetimi, yönetiminin, yönetimini, yönetiminde, yönetiminde

GT GD C H L M O
manager /ˈmæn.ɪ.dʒər/ = NOUN: yönetici, müdür, idareci, yönetmen, menejer, işletmeci; USER: müdür, yönetici, yöneticisi, antrenör, müdürü

GT GD C H L M O
many /ˈmen.i/ = ADJECTIVE: çok, bir hayli, bir yığın; ADVERB: çok; NOUN: birçoğu; USER: çok, birçok, pek çok, pek, çok sayıda, çok sayıda

GT GD C H L M O
mark /märk/ = VERB: işaretlemek, çizmek, not vermek, damgalamak, mimlemek, dikkate almak; NOUN: işaret, marka, iz, not, hedef, damga, puan, çizgi, nişan, belirti; USER: işareti, mark, işaretleyiniz, işareti Filtreyi,

GT GD C H L M O
markets /ˈmɑː.kɪt/ = NOUN: piyasa, pazar, çarşı, borsa, panayır; VERB: pazarlamak, satmak, alışveriş yapmak; USER: piyasalar, pazarlar, piyasaları, pazarlarda, piyasalarda

GT GD C H L M O
masters /ˈmɑː.stər/ = NOUN: usta, efendi, kalıp, kaptan, sahip, hoca, öğretmen, üstâd, ağa, akıl hocası; VERB: öğrenmek, hakim olmak, yenmek; USER: ustaları, yüksek lisans, usta, ustalar, master

GT GD C H L M O
maybe /ˈmeɪ.bi/ = ADVERB: belki, olabilir; USER: belki, belki de, da belki, olabilir

GT GD C H L M O
me /miː/ = PRONOUN: bana, beni; USER: bana, beni, benim, me, benimle, benimle

GT GD C H L M O
means /miːnz/ = NOUN: araç, vesile, varlık, para, servet; USER: araç, anlamına gelir, gelir, demektir, anlamına, anlamına

GT GD C H L M O
method /ˈmeθ.əd/ = NOUN: yöntem, metod, usul, tarz, düzen; USER: yöntem, yöntemi, yöntemini, metodu, yöntemdir, yöntemdir

GT GD C H L M O
mid /mɪd/ = ADJECTIVE: orta, ortadaki; ADVERB: arasında; USER: orta, ortalarında, ortasında, mid, ortası

GT GD C H L M O
millions /ˈmɪl.jən/ = USER: milyonlarca, milyon, milyonlarca insan

GT GD C H L M O
money /ˈmʌn.i/ = NOUN: новац, паре, лова, монета; USER: para, Fiyat, Fiyat karşılığı, money, fayda, fayda

GT GD C H L M O
more /mɔːr/ = ADJECTIVE: daha fazla, daha çok; ADVERB: daha, bir kat daha; NOUN: çok, fazla şey, fazlalık; USER: daha fazla, daha, fazla, fazlası, diğer, diğer

GT GD C H L M O
most /məʊst/ = ADVERB: en; NOUN: çoğu, en fazlası, en fazla miktar; ADJECTIVE: en çok, en fazla, pek çok; USER: en, çoğu, en çok, çok, en iyi, en iyi

GT GD C H L M O
much /mʌtʃ/ = ADVERB: veľa, oveľa, mnoho, veľmi, často, dosť, takmer, skoro; ADJECTIVE: významný významný

GT GD C H L M O
multiple /ˈmʌl.tɪ.pl̩/ = ADJECTIVE: çoklu, birçok, katlı; NOUN: kat, katsayı; USER: çoklu, birden fazla, birden, birden çok, çok

GT GD C H L M O
music /ˈmjuː.zɪk/ = NOUN: müzik, musiki; USER: müzik, Music, müziği, müziğin

GT GD C H L M O
my /maɪ/ = PRONOUN: benim; USER: benim, my, Bana, zaman, Anasayfam, Anasayfam

GT GD C H L M O
mystery /ˈmɪs.tər.i/ = NOUN: gizem, sır, muamma, esrar, bilinmeyen, hikmet, esrarengizlik; USER: gizem, sır, gizemli, gizemi, gizemini

GT GD C H L M O
mystical /ˈmɪs.tɪk/ = ADJECTIVE: tasavvufi, esrarlı; USER: tasavvufi, mistik, mistik bir, gizemli, mystical

GT GD C H L M O
myth /mɪθ/ = NOUN: efsane, mit, hayali şey; USER: efsane, mit, miti, efsanedir, efsanesi

GT GD C H L M O
myths /mɪθ/ = NOUN: efsane, mit, hayali şey; USER: mitler, Mitleri, myths, efsaneler, efsaneleri

GT GD C H L M O
necessarily /ˈnes.ə.ser.ɪl.i/ = ADVERB: zorunlu olarak, şart, ister istemez, olmazsa olmaz; USER: zorunlu olarak, mutlaka, zorunlu, ille, gerekmez

GT GD C H L M O
necessary /ˈnes.ə.ser.i/ = ADJECTIVE: gerekli, gereken, zorunlu, lazım; NOUN: gereken şey, lazım olan şey; USER: gerekli, gereklidir, gereken, gerekirse, gerekir, gerekir

GT GD C H L M O
need /niːd/ = NOUN: ihtiyaç, gerek, gereksinim, lüzum, muhtaçlık, yoksulluk; VERB: gerekmek, muhtaç olmak, ihtiyacı olmak; USER: gerek, ihtiyaç, gerekir, gereken, ihtiyacınız, ihtiyacınız

GT GD C H L M O
needs /nēd/ = NOUN: ihtiyaçlar; ADVERB: ister istemez; USER: ihtiyaçları, ihtiyaçlarını, ihtiyacı, ihtiyaç, ihtiyaçlarınıza, ihtiyaçlarınıza

GT GD C H L M O
negotiate /nəˈɡəʊ.ʃi.eɪt/ = VERB: görüşmek, tartışmak, aşmak, kırdırmak, ciro etmek, başarmak, paraya çevirmek, geçmek; USER: görüşmek, müzakere, pazarlık, görüşmeye, anlaşması

GT GD C H L M O
neither /ˈnaɪ.ðər/ = ADJECTIVE: hiçbiri, ikisi de değil; PRONOUN: hiçbiri, ikisi de değil; CONJUNCTION: de değil, ne ... ne de; USER: hiçbiri, ne, de, ne de

GT GD C H L M O
new /njuː/ = ADJECTIVE: yeni, taze, modern, acemi, keşfedilmemiş; USER: yeni, yeni bir, okunmamış, new, new

GT GD C H L M O
nineties /ˈnaɪn.tiz/ = NOUN: doksanlar, doksanlı yıllar; USER: doksanlar, doksanlı, doksanların, doksanlı yıllarda, doksanlı yılların

GT GD C H L M O
ninth /naɪnθ/ = NOUN: dokuzuncu, dokuzda birlik bölüm; ADJECTIVE: dokuzuncu, dokuzda bir; USER: dokuzuncu, dokuzuncusu, dokuz

GT GD C H L M O
no /nəʊ/ = ADJECTIVE: hiçbir, hiç, yasak, artık değil, gereksiz, no-, no, nope, nay, not, no, nay, nope, not, not a, no, hayır, numara, ret, aleyhte oy, red; USER: yok, hiçbir, hayır, hiç, herhangi, herhangi

GT GD C H L M O
nor /nɔːr/ = CONJUNCTION: ne de, ne, de değil; USER: ne de, ne, veya, ya

GT GD C H L M O
not /nɒt/ = USER: not-, not, not a, no, not, no, nay, nope; USER: değil, değildir, yok, olmayan, değildi, değildi

GT GD C H L M O
now /naʊ/ = NOUN: şimdi, şu an; ADVERB: şimdi, şu anda, hemen, halen, derhal, acilen; CONJUNCTION: mademki, -dığından; USER: şimdi, hemen, geç, artık, anda, anda

GT GD C H L M O
numbers /ˈnʌm.bər/ = NOUN: sayılar, numaralar; USER: sayılar, numaralar, numaraları, numaralarını, sayıları

GT GD C H L M O
odds /ɒdz/ = NOUN: olasılık, ihtimal, anlaşmazlık, üstünlük, şans, fark, avantaj, kavga; USER: olasılık, oran, bahislerle, oranlar, odds

GT GD C H L M O
of /əv/ = PREPOSITION: yüzünden, -nin, -den, -li; USER: bir, arasında, bölgesinin, of, km, km

GT GD C H L M O
often /ˈɒf.ən/ = ADVERB: sık sık, çoğu kez, sıkça; USER: sık sık, genellikle, sık, çoğu, sıklıkla, sıklıkla

GT GD C H L M O
on /ɒn/ = PREPOSITION: üzerinde, ile, üstünde, yönünde, esnasında; ADVERB: üstünde, durmadan, sürekli olarak; ADJECTIVE: yanık, devrede, sahnede, hazır; USER: üzerinde, ilgili, üzerine, hakkında, ile ilgili, ile ilgili

GT GD C H L M O
one /wʌn/ = USER: one-, one, I, biri, tek, birisi, kimse, bir tane; PRONOUN: biri, birisi, kimse, olan, kişi; ADJECTIVE: tek, aynı; USER: bir, biri, tek, birini, tek bir, tek bir

GT GD C H L M O
online /ˈɒn.laɪn/ = USER: Online, çevrimiçi, çevrim, çevrim

GT GD C H L M O
only /ˈəʊn.li/ = ADVERB: sadece, yalnız, bir tek, daha, sırf, sade; ADJECTIVE: tek, ancak, biricik, ağırbaşlı, başhemşire vakarlı; CONJUNCTION: yalnız, ama, fakat; USER: sadece, yalnızca, tek, ancak, yalnız, yalnız

GT GD C H L M O
or /ɔːr/ = CONJUNCTION: veya, ya da, yoksa, yahut; NOUN: altın sarısı; USER: veya, ya da, ya, ve, yada, yada

GT GD C H L M O
originate /əˈrɪdʒ.ɪ.neɪt/ = VERB: yaratmak, icat etmek, kaynaklanmak, meydana gelmek, çıkmak, esinlenmek, örnek alınmak, neden olmak; USER: köken, kaynaklı, kaynaklanan, menşei, kaynaklanır

GT GD C H L M O
other /ˈʌð.ər/ = PRONOUN: diğer, öteki, başkası; ADJECTIVE: başka, öteki, öbür, geçen, sonraki; ADVERB: başka türlü, başka biçimde, bundan başka; USER: diğer, başka, başka bir, öteki, öteki

GT GD C H L M O
others /ˈʌð.ər/ = NOUN: eller; USER: diğerleri, diğer, başkalarının, başkalarına, başkaları

GT GD C H L M O
our /aʊər/ = PRONOUN: bizim; USER: bizim, eden, our, Yazın, Yazın

GT GD C H L M O
overdrawn /ˌəʊ.vəˈdrɔːn/ = VERB: abartarak anlatmak, fazla para çekmek, fazla germek; USER: abartılı, overdrawn, kredili mevduat, eksi bakiyede, abartılmamalı

GT GD C H L M O
own /əʊn/ = PRONOUN: kendi; ADJECTIVE: öz, kendisinin; VERB: sahip olmak, tanımak, kabullenmek, itiraf etmek, kabul etmek, teslim etmek; USER: kendi, ait, başına, öz, öz

GT GD C H L M O
parallels /ˈpær.ə.lel/ = NOUN: paralel, benzer, benzerlik, paralel çizgi; USER: paralellikler, paralellik, paralel, benzerlikler, paralelleri

GT GD C H L M O
parents /ˈpeə.rənt/ = NOUN: ebeveyn, ana baba, anne ve baba; USER: ebeveyn, anne, ebeveynler, veliler, ebeveynlerin, ebeveynlerin

GT GD C H L M O
part /pɑːt/ = NOUN: parça, bölüm, kısım, rol, görev, taraf, pay, kesim, katkı; ADJECTIVE: kısmen, kısmi; VERB: ayrılmak; USER: bölüm, parça, parçası, bir parçası, parçasıdır, parçasıdır

GT GD C H L M O
partners /ˈpɑːt.nər/ = NOUN: ortak, partner, eş, hayat arkadaşı, işbirlikçi, kavalye, dam; VERB: ortak olmak, ortak etmek, ortağı gibi davranmak; USER: ortakları, ortaklar, ortaklarımızdan, ortaklarının, ortak

GT GD C H L M O
passenger /ˈpæs.ən.dʒər/ = NOUN: yolcu, gezgin, işten kaytaran kimse, beleşçi; USER: yolcu, binek, yolcunun

GT GD C H L M O
people /ˈpiː.pl̩/ = NOUN: insanlar, halk, millet, herkes, ulus, elalem, aile fertleri, eller; VERB: insan yerleştirmek; USER: insanlar, kişi, insanların, insan, insanları, insanları

GT GD C H L M O
person /ˈpɜː.sən/ = NOUN: kişi, şahıs, kimse, birey, adam, zat, karakter, vücut, tip, beden; USER: kişi, kişinin, Gönderdiği, kişiye, kişi başı

GT GD C H L M O
personal /ˈpɜː.sən.əl/ = ADJECTIVE: kişisel, özel, şahsi, kişiye özel, vücut, kişiye yönelik; NOUN: kişisel ilanlar sayfası; USER: kişisel, kişisel bir, özel, bireysel, şahsi

GT GD C H L M O
phenomenon /fəˈnɒm.ɪ.nən/ = NOUN: fenomen, olgu, harika, doğal olay, olağanüstü şey, algılanabilen şey, bilince yansıyan olay; USER: fenomen, olgu, fenomeni, olay, bir fenomen

GT GD C H L M O
phones /fəʊn/ = NOUN: telefon, selenli, basit ses; VERB: telefon etmek; USER: telefonları, telefonlar, telefonu, telefon, telefonlarının

GT GD C H L M O
piece /piːs/ = NOUN: parça, bir parça, taş, eser, tane, iş, piyes, tüfek, kırıntı; VERB: parça koymak, yamalamak, eklemek; USER: parça, parçası, adet, piece, parçasıdır, parçasıdır

GT GD C H L M O
pioneer /ˌpaɪəˈnɪər/ = NOUN: öncü, önder, kılavuz, önayak olan kimse; ADJECTIVE: öncü, çığır açan, önde giden; VERB: öncülük etmek, öncü olmak, çığır açmak, önayak olmak; USER: öncü, Pioneer, öncüsü, öncülük, öncüdür

GT GD C H L M O
plan /plæn/ = NOUN: plan, proje, tasarı, taslak, kroki, niyet; VERB: planlamak, plan yapmak, tasarlamak, planını çizmek; USER: plan, planı, sistemi, planının, planını

GT GD C H L M O
plans /plæn/ = NOUN: plan, proje, tasarı, taslak, kroki, niyet; VERB: planlamak, plan yapmak, tasarlamak, planını çizmek; USER: planları, planlar, planlarını, planlarının, plan, plan

GT GD C H L M O
platform /ˈplæt.fɔːm/ = NOUN: platform, plato, podyum, rampa, tartışma ortamı, düzlük, parti programı, sahanlık, yayla, apartman topuk, taraça; USER: platform, platformu, platformda, platformunda, bir platform

GT GD C H L M O
please /pliːz/ = VERB: memnun etmek, hoşnut etmek, hoşuna gitmek, keyif vermek, tenezzül etmek, buyurmak; USER: lütfen, edin, geçiniz, edebilirsiniz, ulaşabilirsiniz, ulaşabilirsiniz

GT GD C H L M O
portal /ˈpɔː.təl/ = NOUN: kapı, büyük kapı; USER: portalı, portal, portalında, Portalımızdaki, portalı daha

GT GD C H L M O
portfolio /pôrtˈfōlēˌō/ = NOUN: evrak çantası, bakanlık, tahviller, belgeler; USER: portföy, portföyü, Portfolio'ya bak, Portfolio'ya, portföyüyle

GT GD C H L M O
possible /ˈpɒs.ə.bl̩/ = ADJECTIVE: mümkün, olası, olanaklı, makul, akla uygun; NOUN: rekor; USER: mümkün, mümkündür, olası, muhtemel, mümkün olan, mümkün olan

GT GD C H L M O
potential /pəˈten.ʃəl/ = NOUN: potansiyel, gerilim, güç, yeterlik kipi, iktidar; ADJECTIVE: potansiyel, olası, gizli, açığa çıkmamış; USER: potansiyel, potansiyeli, olası, potansiyelini, potansiyeline

GT GD C H L M O
predict /prɪˈdɪkt/ = VERB: önceden haber vermek, kehanette bulunmak; USER: tahmin, önceden, öngörmek, önceden tahmin, tahmin etmek

GT GD C H L M O
prepared /prɪˈpeəd/ = ADJECTIVE: hazırlanmış, hazır, hazırlıklı; USER: hazır, hazırlanmış, hazırlanan, hazırlanmıştır, hazırlanır

GT GD C H L M O
prerequisites /prēˈrekwəzət/ = NOUN: önceden gerekli şey; USER: önkoşullar, ön, önkoşulları, önkoşul, prerequisites

GT GD C H L M O
present /ˈprez.ənt/ = ADJECTIVE: mevcut, bu, şimdiki, hazır, halihazırdaki; VERB: sunmak, bulunmak, tanıtmak; NOUN: hediye, armağan, şimdiki zaman, şu an; USER: mevcut, sunmak, sunuyoruz, ortaya, günümüze

GT GD C H L M O
prevent /prɪˈvent/ = VERB: önlemek, engel olmak, önüne geçmek, menetmek, önden gitmek, yol göstermek; USER: önlemek, engellemek, önlenmesi, önlemeye, bilmek

GT GD C H L M O
prevents /prɪˈvent/ = VERB: önlemek, engel olmak, önüne geçmek, menetmek, önden gitmek, yol göstermek; USER: önler, engeller, engelleyen, önleyen, engel

GT GD C H L M O
problems /ˈprɒb.ləm/ = NOUN: sorun, problem, mesele, muamma, bilinmez; USER: sorunları, sorunlar, sorun, sorunlarına, problemleri, problemleri

GT GD C H L M O
process /ˈprəʊ.ses/ = NOUN: süreç, işlem, yöntem, usul, aşama, dava, çıkıntı, gidiş; VERB: işlemek, yönlendirmek, işleme tabi tutmak, alaya katılmak, dava açmak, özel işlem uygulamak; USER: süreç, işlem, süreci, işlemi, sürecinde

GT GD C H L M O
production /prəˈdʌk.ʃən/ = NOUN: üretim, yapım, üretme, imal, yapıt, eser; USER: üretim, üretimi, üretiminde, üretiminin, üretimini

GT GD C H L M O
products /ˈprɒd.ʌkt/ = NOUN: ürün, çarpım, mahsul, sonuç, meyve; USER: ürünleri, ürünler, ürün, ürünlerin, ürünlerinin

GT GD C H L M O
prof /prɒf/ = NOUN: profesör; USER: profesör, PROF, Üyesi PROF, DOÇ

GT GD C H L M O
promised = VERB: söz vermek, umut vermek, vâât etmek, temin etmek, umutlu olmak, benzemek; USER: söz, vaat, söz verdi, sözü, sözü verdi

GT GD C H L M O
prophets /ˈprɒf.ɪt/ = NOUN: Hazreti Muhammed; USER: peygamberler, peygamber, peygamberlerin, peygamberleri, peygamberlere

GT GD C H L M O
protect /prəˈtekt/ = VERB: korumak, savunmak, gözetmek, muhafaza etmek, himaye etmek, sahip çıkmak, kayırmak; USER: korumak, koruma, korunmasına, korunması, korumaya

GT GD C H L M O
psychological /ˌsīkəˈläjəkəl/ = ADJECTIVE: psikolojik, ruhsal, ruhbilimsel; USER: psikolojik, ruhsal, psikolojik bir

GT GD C H L M O
published /ˈpʌb.lɪʃ/ = VERB: yayınlamak, basmak, yaymak, çıkarmak, ilan etmek, duyurmak, kamuoyuna açıklamak, ortaya dökmek, ileri sürmek; USER: yayınlanan, yayımlanan, yayınlanmış, Yayımlanma, yayınlandı, yayınlandı

GT GD C H L M O
purpose /ˈpɜː.pəs/ = NOUN: amaç, maksat, gaye, niyet, azim, kasıt, verilmek istenen mesaj, mesaj; VERB: amaçlamak, kastetmek, niyet etmek, tasarlamak; USER: amaç, amacı, amaçlı, amaçla, amacıyla

GT GD C H L M O
purposefully /-nəs/ = USER: kasıtlı, amaçlı, bilerek, kasten, kasıtlı olarak"

GT GD C H L M O
puts /pʊt/ = VERB: koymak, yerleştirmek, sokmak, atmak, bırakmak, kurmak, tıkmak, yüklemek, sınamak; NOUN: hamle, yatırma, fırlatma; USER: koyar, verir, yerleştirir, atıyor, getirir, getirir

GT GD C H L M O
rare /reər/ = ADJECTIVE: nadir, ender, seyrek, az bulunur, az pişmiş, olağanüstü, bulunmaz, seyreltik; USER: nadir, nadirdir, nadir bir, ender, nadir görülen

GT GD C H L M O
re /riː/ = PREPOSITION: dair, falan, filanca, hakkında; USER: yeniden, tekrar, re, re

GT GD C H L M O
reach /riːtʃ/ = VERB: ulaşmak, erişmek, varmak, uzanmak, yetişmek, uzatmak, bulmak, vermek; NOUN: erişme, uzanma, menzil, kavrayış; USER: ulaşmak, ulaşabilirsiniz, ulaşması, ulaşabilir, ulaşır, ulaşır

GT GD C H L M O
reaching /rēCH/ = VERB: ulaşmak, erişmek, varmak, uzanmak, yetişmek, uzatmak, bulmak, vermek, çarpmak, geçirmek, iletişim sağlamak, idrak etmek, uzanıp vermek, etkilemek, isabet ettirmek; USER: ulaşan, ulaşmak, ulaşma, ulaşmasını, ulaşmadan

GT GD C H L M O
ready /ˈred.i/ = ADJECTIVE: hazır, hazırlıklı, istekli, kolay, razı, hızlı, amade, gönüllü, çabuk; ADVERB: hazır, kullanıma hazır; NOUN: hazır para; USER: hazır, hazırdır, hazır hale, hazırız

GT GD C H L M O
reason /ˈriː.zən/ = NOUN: разлог, повод, разум, основ, резон; VERB: расуђивати, промислити; USER: neden, nedeni, nedenle, sebebi, sebep, sebep

GT GD C H L M O
recipe /ˈres.ɪ.pi/ = NOUN: reçete, yemek tarifi, tarife; USER: yemek tarifi, reçete, tarifi, tarif, reçetedir

GT GD C H L M O
records /rɪˈkɔːd/ = NOUN: kayıtlar, arşiv, zabıtlar; USER: kayıtlar, kayıt, kayıtları, kayıt sayısı, rekorları

GT GD C H L M O
reduce /rɪˈdjuːs/ = VERB: azaltmak, düşürmek, küçültmek, indirmek, indirgemek, kısaltmak, kısmak, kırmak, eritmek, eksiltmek, dönüştürmek, inceltmek, zayıflatmak, bölmek, alçaltmak, haline getirmek, sarsmak, ergitmek, ayırmak, mecbur etmek, zorunda bırakmak, özetlemek, sadeleştirmek, yerine oturtmak, zayıflamak; USER: azaltmak, azaltır, azaltmaya, azaltabilir, azaltılması

GT GD C H L M O
research /ˈrēˌsərCH,riˈsərCH/ = NOUN: araştırma, inceleme, arama, etüt, arama çalışmaları; ADJECTIVE: araştırma; VERB: araştırmak, araştırma yapmak, incelemek, arama çalışmaları yapmak; USER: araştırma, araştırmalar, araştırması, araştırmaları, araştırmanın

GT GD C H L M O
researchers /rɪˈsɜːtʃər/ = NOUN: araştırmacı, arama çalışması yapan kimse; USER: araştırmacılar, araştırmacı, araştırmacıların, araştırmacıları

GT GD C H L M O
respect /rɪˈspekt/ = NOUN: saygı, riayet, hürmet, uyma, ilgi, hatır, ayrıcalık gözetme, bakım, alâka; VERB: saygı göstermek, uymak, hürmet etmek, saymak, ilgili bulunmak, riâyet etmek; USER: saygı, ilgili, göre, açısından, açıdan

GT GD C H L M O
responsibility /riˌspänsəˈbilətē/ = NOUN: sorumluluk, yükümlülük, mesuliyet, güvenilirlik, sağlamlık, ödeme gücü, temyiz gücü; USER: sorumluluk, sorumluluğu, sorumluluğundadır, sorumluluğunu, sorumlu

GT GD C H L M O
retailer /ˈriː.teɪ.lər/ = NOUN: perakendeci; USER: perakendeci, perakendecisi, perakende, perakendecinin, satıcınıza

GT GD C H L M O
return /rɪˈtɜːn/ = VERB: dönmek, geri dönmek, döndürmek, getirmek; NOUN: dönüş, iade, geri dönüş, getiri, geri dönme, karşılık; ADJECTIVE: dönüş, iade; USER: dönmek, geri, geri dönmek, iade, dönüş

GT GD C H L M O
revolutionizes = VERB: devrim yapmak, ayaklandırmak, köklü değişiklik yapmak, devirmek; USER: devrim,

GT GD C H L M O
right /raɪt/ = ADVERB: doğru, sağa, tam, sağda, sağdan, yolunda, düzgün, tam olarak, dosdoğru, gayet, doğrudan doğruya, cidden; NOUN: sağ, hak, sağ taraf, gerçek, doğruluk, düzen; ADJECTIVE: sağ, doğru, haklı, dik, en uygun, düz, gerçek, yasal, dürüst, sağlıklı, dik açılı, düzenli; VERB: düzeltmek, doğrultmak, dik konuma getirmek, haklı çıkarmak, telâfi etmek, çeki düzen vermek, derleyip toplamak, itibarını iade etmek; USER: doğru, sağ, hakkı, sağa, hak

GT GD C H L M O
rooted /ruːt/ = ADJECTIVE: köklü, kökleşmiş, yer etmiş; USER: köklü, kökleri, yatmaktadır, kök salmış, dayanmaktadır

GT GD C H L M O
routine /ruːˈtiːn/ = ADJECTIVE: rutin, sıradan, alışılagelmiş, klişeleşmiş, her günkü, değişmeyen, basmakalıp, mekanikleşmiş; NOUN: yordam, program, alışkanlık, sıradan işler, adet, her günkü işler, boş lâf, basmakalıp lâflar; USER: rutin, rutin bir, yordamı, yordam

GT GD C H L M O
s = USER: s, ler, lar, temizle, larındaki

GT GD C H L M O
sailing /ˈseɪ.lɪŋ/ = NOUN: yelkencilik, yelken sporu, denize açılma, gemi yolculuğu; USER: yelkencilik, yelken, Sailing, yelkenli, seyir

GT GD C H L M O
saras = USER: saras, Saras gelenek,

GT GD C H L M O
science /saɪəns/ = NOUN: fen, bilim, ilim, teknik, beceri; USER: bilim, bilimi, fen, bilimin, bilimleri

GT GD C H L M O
scientists /ˈsaɪən.tɪst/ = NOUN: bilim adamı, bilgin; USER: bilim adamları, bilim, bilim adamlarının, bilim adamı, bilim insanları

GT GD C H L M O
second /ˈsek.ənd/ = NOUN: ikinci, saniye, an, yardımcı, destek, nota aralığı, ikinci olan kimse, düello şahidi, boksör yardımcısı; ADJECTIVE: ikinci, öbür, ikinci dereceli; VERB: yardım etmek, desteklemek, destek vermek, göreve getirmek; USER: ikinci, saniye, ikinci bir, saniyede, ikincisi

GT GD C H L M O
secret /ˈsiː.krət/ = ADJECTIVE: gizli, saklı, gizemli, mahrem, bilinmeyen, esrarlı; NOUN: sır, giz, gizem, bilinmeyen, gizli şey; USER: gizli, sır, sırrı, gizli bir, secret

GT GD C H L M O
seemingly /ˈsiː.mɪŋ.li/ = ADVERB: görünüşte, görünürde, görünüşe göre; USER: görünüşte, görünen, gibi görünen, görünürde, görünüşe

GT GD C H L M O
send /send/ = VERB: göndermek, yollamak, atmak, fırlatmak, etmek, sokmak, yayın yapmak, sevketmek, coşturmak; USER: göndermek, gönderin, gönderebilirsiniz, gönder, gönderebilir

GT GD C H L M O
series /ˈsɪə.riːz/ = NOUN: dizi, seri, sıra, grup, silsile; USER: dizi, seri, serisi, seriye, series

GT GD C H L M O
seventh /ˈsev.ənθ/ = NOUN: yedinci, yedide bir; ADJECTIVE: yedinci, yedide bir; USER: yedinci, yedincisi, yedincisi

GT GD C H L M O
several /ˈsev.ər.əl/ = NOUN: birkaç, birkaç kişi; ADJECTIVE: birkaç, farklı, değişik, bir takım, birbirinden farklı; USER: birkaç, çeşitli, birçok, çok, birden

GT GD C H L M O
shared /ʃeəd/ = VERB: paylaşmak, bölüşmek, katılmak, iştirak etmek, ortak kullanmak; USER: paylaşılan, ortak, paylaştı, paylaşımlı, paylaşılır

GT GD C H L M O
she /ʃiː/ = PRONOUN: o; NOUN: kadın; USER: o, diye, onun, kadın

GT GD C H L M O
ship /ʃɪp/ = NOUN: gemi, tekne, uzay gemisi; VERB: göndermek, nakletmek, gemiye bindirmek, gemi ile yollamak, kürekleri içeri almak, tayfa olarak almak, gemiye binmek, tayfa olmak, su almak, yerine takmak; USER: gemi, gönderecektir, gönderir, sevk, gemiye

GT GD C H L M O
shoestring = ADJECTIVE: yetersiz, ucu ucuna olan, incecik kesilmiş, perişan, az; NOUN: ayakkabı bağı, bağcık; USER: yetersiz, parayla, kısıtlı, yetersiz bir, ayakkabı bağı

GT GD C H L M O
short /ʃɔːt/ = ADJECTIVE: kısa, az, yetersiz, eksik, kısa vadeli, kısa boylu, özet, kestirme, bodur; NOUN: kısa devre; ADVERB: eksik, dışında; USER: kısa, kısa bir, Kısacası, kısa devre

GT GD C H L M O
shouldn /ˈʃʊd.ənt/ = USER: olmamalı, shouldn, olmaman

GT GD C H L M O
show /ʃəʊ/ = VERB: göstermek, gösterilmek, kanıtlamak, sergilemek, görünmek, ibraz etmek, açıklamak; NOUN: gösteri, gösteriş, şov, teşhir, sergi; USER: göstermek, göster, gösterin, göstermektedir

GT GD C H L M O
shower /ʃaʊər/ = NOUN: duş, sağanak, hafif yağmur, hediye yağmuru, kısa süreli yağmur; VERB: yağdırmak, yağmuruna tutmak, dökmek, yağmuruna tutulmak; USER: duş, shower, duþ, duşlu, duşu

GT GD C H L M O
single /ˈsɪŋ.ɡl̩/ = NOUN: tek, bir, tek kişilik oda, bekâr, evlenmemiş kimse, tek gidiş bileti, kırk beşlik plâk; ADJECTIVE: tek, tek bir, tek kişilik, bir, bekar, yalnız, bir kerelik, biricik; USER: tek, tek bir, tek kişilik, Tekil, single

GT GD C H L M O
situation /ˌsɪt.juˈeɪ.ʃən/ = NOUN: durum, konum, yer, şartlar, hal, mevki, görev; USER: durum, durumu, durumda, durumun, duruma

GT GD C H L M O
sixth /sɪksθ/ = NOUN: altıncı, altıda biri; ADJECTIVE: altıncı, altıda bir; USER: altıncı, altıda, altı

GT GD C H L M O
small /smɔːl/ = ADJECTIVE: küçük, az, ufak, hafif, minik, mini, küçücük, ufak tefek, önemsiz, basit, ufacık, zayıf, mütevazi, fakir, sıradan, arka, dar kısım; USER: küçük, küçük bir, az, small, ufak, ufak

GT GD C H L M O
so /səʊ/ = CONJUNCTION: bu yüzden, yani, için, diye, -ması için; ADVERB: çok, kadar, böylece, öyle, o kadar, böyle, pek, de, da, demek, şöyle, demek ki, öyleki, aynen; NOUN: sol; USER: bu yüzden, çok, böylece, kadar, yani, yani

GT GD C H L M O
social /ˈsəʊ.ʃəl/ = ADJECTIVE: sosyal, toplumsal, toplumcul, toplu halde yaşayan; NOUN: kilise üyelerinin resmi olmayan toplantısı; USER: sosyal, toplumsal

GT GD C H L M O
society /səˈsaɪ.ə.ti/ = NOUN: toplum, topluluk, dernek, sosyete, çevre; USER: toplum, toplumun, toplumda, toplumu, topluma

GT GD C H L M O
soldiers /ˈsəʊl.dʒər/ = NOUN: asker, er, nefer, işçi, beyaz karınca; VERB: askerlik yapmak; USER: asker, askerler, askerleri, askerlerin, askeri

GT GD C H L M O
solution /səˈluː.ʃən/ = NOUN: çözüm, çözelti, solüsyon, eriyik, çare, çözünme, çıkar yol, halletme, ara verme; USER: çözüm, çözümü, çözeltisi, çözelti, çözümdür

GT GD C H L M O
solve /sɒlv/ = VERB: çözmek, çözümlemek, çözüm bulmak, halletmek, aydınlatmak; USER: çözmek, çözmeye, çözme, çözümü, çözebilir

GT GD C H L M O
something /ˈsʌm.θɪŋ/ = NOUN: bir şey, önemli bir şey; USER: bir şey, şey, bir, şeyler, bir şeyler, bir şeyler

GT GD C H L M O
sometimes /ˈsʌm.taɪmz/ = ADVERB:

GT GD C H L M O
space /speɪs/ = NOUN: alan, boşluk, yer, uzay, mekân, aralık, mesafe, ara, espas, açıklık, süre; VERB: boşluk bırakmak; USER: alan, boşluk, uzay, alanı, yer

GT GD C H L M O
specific /spəˈsɪf.ɪk/ = ADJECTIVE: belirli, özel, spesifik, belli, özgül, kesin, kendine özgü, özellikli; NOUN: özel ilaç, özel amaçlı ilaç; USER: özel, belirli, belirli bir, spesifik, özgü

GT GD C H L M O
stage /steɪdʒ/ = NOUN: sahne, evre, aşama, kademe, etap, safha, zemin, katman, ortam, derece, tabaka, iskele, menzil, erim, mikroskop lâmı; VERB: sahnelemek, hazırlamak, düzenlemek, sahneye koymak, yönlendirmek; USER: sahne, aşama, aşamasında, aşamada, evre

GT GD C H L M O
start /stɑːt/ = NOUN: başlangıç, start, başlama, çıkış, harekete geçme, avantaj, yola çıkma, sıçrama, fırlama, ürkme; VERB: başlatmak, başlamak, çalıştırmak, kurmak, çalışmak, koyulmak, çıkarmak, fırlamak, kalkmak, yola çıkmak, yöneltmek, irkilmek, gevşetmek, hareket etmek, ürkmek, tartışmaya açmak, ürkütmek, korkutup kaçırmak, kaynaklanmak, desteklemek; USER: başlangıç, başlatmak, başlamak, başlar, başlatın

GT GD C H L M O
started /stɑːt/ = VERB: başlatmak, başlamak, çalıştırmak, kurmak, çalışmak, koyulmak, çıkarmak, fırlamak, kalkmak, yola çıkmak, yöneltmek, irkilmek, gevşetmek, hareket etmek, ürkmek, tartışmaya açmak, ürkütmek, korkutup kaçırmak, kaynaklanmak, desteklemek; USER: başladı, başlayan, ait, üyeye ait, başlamıştır

GT GD C H L M O
starts /stɑːt/ = NOUN: başlangıç, start, başlama, çıkış, harekete geçme, avantaj, yola çıkma, sıçrama, fırlama, ürkme; VERB: başlatmak, başlamak, çalıştırmak, kurmak, çalışmak, koyulmak, çıkarmak, fırlamak, kalkmak, yola çıkmak, yöneltmek, irkilmek, gevşetmek, hareket etmek, ürkmek, tartışmaya açmak, ürkütmek, korkutup kaçırmak, kaynaklanmak, desteklemek; USER: başlar, başlatır, başlıyor, başlayan, başladığında

GT GD C H L M O
steal /stiːl/ = VERB: çalmak, aşırmak, gizlice koymak, hırsızlık yapmak, hırsızlama yapmak, çaktırmadan yapmak, sessizce hareket etmek; NOUN: hırsızlık, çalıntı eşya, kelepir eşya; USER: çalmak, çalmaya, top çalma, çalma, hırsızlık

GT GD C H L M O
step /step/ = NOUN: adım, basamak, step, kademe, terfi; VERB: basmak, adım atmak, gitmek, adımlamak, girmek, yürümek, etmek; USER: adım, adıma, adımı, adımına, basamak

GT GD C H L M O
steps /step/ = NOUN: adımlar, merdiven, ayak sesleri, ayaklı merdiven, portatif merdiven, taş merdiven; USER: adımlar, adımları, adım, adımda, adımlarını

GT GD C H L M O
still /stɪl/ = ADVERB: yine, hâlâ, yine de, henüz, daha, halâ, buna rağmen; VERB: sakinleştirmek; CONJUNCTION: yine de, buna rağmen; ADJECTIVE: hareketsiz, durgun; USER: yine, yine de, hâlâ, hala, halen, halen

GT GD C H L M O
stock /stɒk/ = NOUN: stok, hisse senedi, sermaye, malzeme, dipçik, tahvil, damızlık, kütük, gövde; ADJECTIVE: stok, mevcut; VERB: stoklamak; USER: stok, hisse senedi, stokları, hisse, stokta

GT GD C H L M O
student /ˈstjuː.dənt/ = NOUN: öğrenci, stajyer, araştırıcı, gözlemci; ADJECTIVE: öğrenci; USER: öğrenci, öğrencinin, öğrencisi, öğrencilerin, öğrenciye, öğrenciye

GT GD C H L M O
students /ˈstjuː.dənt/ = NOUN: öğrenci, stajyer, araştırıcı, gözlemci; USER: öğrenciler, öğrencilerin, öğrencileri, öğrenci, öğrencilere, öğrencilere

GT GD C H L M O
submit /səbˈmɪt/ = VERB: sunmak, boyun eğmek, teslim etmek, önermek, ibraz etmek, arzetmek, öne sürmek, itaat etmek, kendini adamak; USER: sunmak, göndermek, teslim, gönderin, submit

GT GD C H L M O
subsequently /ˈsʌb.sɪ.kwənt/ = ADVERB: daha sonra, sonra, sonradan, arkadan; USER: daha sonra, sonradan, sonra, ardından, Bunu takiben

GT GD C H L M O
success /səkˈses/ = NOUN: başarı, sonuç, sükse, başarılı kimse; USER: başarı, başarısı, başarılı, başarısını, başarının

GT GD C H L M O
successes /səkˈses/ = NOUN: başarı, sonuç, sükse, başarılı kimse; USER: başarılar, başarıları, Başarı, başarılara, başarılarını

GT GD C H L M O
successful /səkˈses.fəl/ = ADJECTIVE: başarılı; USER: başarılı, başarılı bir, başarı, başarıyla, başarı ile

GT GD C H L M O
sudden /ˈsʌd.ən/ = ADJECTIVE: ani, beklenmedik, umulmadık, ansızın olan; USER: ani, aniden, ani bir, anda, birden

GT GD C H L M O
summary /ˈsʌm.ər.i/ = NOUN: özet, kısaltma; ADJECTIVE: kısa, özetlenmiş, seri, özlü, kestirme; USER: özet, özeti, Sonuçları, özetini, summary

GT GD C H L M O
super /ˈsuː.pər/ = ADJECTIVE: süper, üstün, aşırı, mükemmel, birinci sınıf; NOUN: kapıcı, birici sınıf mal, kaliteli şey, bina sorumlusu, denetmen, gözetmen, polis şefi; USER: süper, Super, süper bir, aşırı

GT GD C H L M O
supplier /səˈplaɪ.ər/ = NOUN: satıcı, ihtiyacı karşılayan; USER: satıcı, teslimatçı, geç, tedarikçi, tedarikçisi

GT GD C H L M O
surely /ˈʃɔː.li/ = ADVERB: elbette, muhakkak, emin olarak, güvenlice; USER: elbette, kesinlikle, mutlaka, emin adımlarla, kuşkusuz, kuşkusuz

GT GD C H L M O
t /tiː/ = USER: t, mi, Sal, Pe, t Kaydedilen

GT GD C H L M O
talk /tɔːk/ = VERB: konuşmak, görüşmek; NOUN: konuşma, söz, sohbet, görüşme, laf, dedikodu, söylenti, hoşbeş; USER: konuşmak, konuşma, konuşmaya, söz, konuşun

GT GD C H L M O
tells /tel/ = VERB: söylemek, anlatmak, bildirmek, demek, haber vermek, emretmek, ayırt etmek, açığa çıkarmak; USER: söyler, anlatır, anlatıyor, bildirir, söylüyor

GT GD C H L M O
ten /ten/ = USER: ten-, ten, onluk, onlu; USER: on, ten, ten

GT GD C H L M O
tenth /tenθ/ = NOUN: onuncu, onda biri; ADJECTIVE: onuncu, onda bir; USER: onuncu, onda, onda biri, onda bir

GT GD C H L M O
text /tekst/ = NOUN: metin, tekst, konu, yazının aslı, İncil'den kısa bölüm; USER: metin, metni, yazı, metnin, kısa

GT GD C H L M O
than /ðæn/ = CONJUNCTION: göre, -den, -dan; USER: göre, daha, fazla, çok, den, den

GT GD C H L M O
that /ðæt/ = CONJUNCTION: o, ki, şu, için, diye; PRONOUN: o, ki, şu, diye; ADVERB: böyle, o kadar, bu kadar; ADJECTIVE: öteki; USER: o, bu, olduğunu, olduğu, ki, ki

GT GD C H L M O
the

GT GD C H L M O
their /ðeər/ = PRONOUN: onların; USER: onların, kendi, bunların, da, da

GT GD C H L M O
them /ðem/ = PRONOUN: onları, onlara, onlar; USER: onları, onlara, bunları, onlar, bunların, bunların

GT GD C H L M O
then /ðen/ = ADVERB: o zaman, öyleyse, ondan sonra, o halde, demek, zira; ADJECTIVE: o zamanki, o zamanlarki; USER: o zaman, sonra, ardından, daha sonra, o, o

GT GD C H L M O
there /ðeər/ = ADVERB: orada, oraya, şurada, oralarda, o konuda; PRONOUN: şuradaki; USER: orada, var, vardır, yoktur, yok, yok

GT GD C H L M O
these /ðiːz/ = PRONOUN: bunlar; USER: bunlar, bu, şu, bu gibi, bu gibi

GT GD C H L M O
they /ðeɪ/ = PRONOUN: onlar, insanlar; USER: onlar, bu, bunlar, da, de, de

GT GD C H L M O
thing /θɪŋ/ = NOUN: şey, konu, yaratık, eşya, kimse; USER: şey, bir şey, şeyi, şeydir, şeydir

GT GD C H L M O
things /θɪŋ/ = NOUN: işler, eşyalar, giysiler, palto, şapka; USER: işler, şeyler, mutlaka, şey, şeyleri, şeyleri

GT GD C H L M O
third /θɜːd/ = NOUN: üçüncü, üçte bir; ADJECTIVE: üçüncü; USER: üçüncü, üçte, üncü, üçüncü bir, üçüncü bir

GT GD C H L M O
this /ðɪs/ = PRONOUN: bu; ADVERB: böyle, bu kadar, bu kadar

GT GD C H L M O
those /ðəʊz/ = PRONOUN: onlar, şunlar; USER: bu, o, olanlar, olan, olan

GT GD C H L M O
time /taɪm/ = NOUN: zaman, süre, vakit, kere, uygun zaman, tempo, çağ, vade, aralık, doğum zamanı; VERB: zamanlamak, ayarlamak, zamanlama yapmak, saat tutmak, tempo tutmak, kurmak, süre tutmak, temposunu belirlemek; USER: zaman, süresi, kez, süre, zamanda

GT GD C H L M O
to /tuː/ = PREPOSITION: karşı, göre, -e, -ye, -ya, -e doğru; USER: karşı, göre, için, etmek, hiç, hiç

GT GD C H L M O
together /təˈɡeð.ər/ = ADVERB: birlikte, beraber, hep birden, hiç durmadan; ADJECTIVE: kuyruk, peşinden ayrılmayan; USER: birlikte, araya, bir araya, beraber, arada

GT GD C H L M O
transcript /ˈtræn.skrɪpt/ = NOUN: kopya, suret; USER: kopya, transkript, transcript, transkriptlerini, transkripti

GT GD C H L M O
travel /ˈtræv.əl/ = NOUN: seyahat, yolculuk, gezi, işleme; VERB: seyahat etmek, gezmek, dolaşmak, yolculuk etmek, yol almak, kaçmak, işlemek; USER: seyahat, yolculuk, seyahatlerinizde, seyahat etmek

GT GD C H L M O
trust /trʌst/ = NOUN: güven, tröst, emanet, itimat, kredi, inanma, ümit, güvenilir kişi; VERB: güvenmek, itimat etmek, inanmak, inancı olmak; USER: güven, Güvenebileceğiniz, güvendiğiniz, güveniyorum, güvenmek

GT GD C H L M O
trying /ˈtraɪ.ɪŋ/ = ADJECTIVE: uğraşan, yorucu, üzücü, zahmetli, uğraştırıcı, sıkıcı, sabrı zorlayan, kalkışan; USER: çalışıyor, çalışan, çalışırken, çalışıyorum, çalışıyoruz

GT GD C H L M O
turn /tɜːn/ = VERB: çevirmek, dönmek, döndürmek, dönüştürmek, geçmek, olmak, sapmak, dönüşmek; NOUN: dönüş, dönme, sıra, dönüm; USER: çevirmek, dönüş, açmak, edecek, açın

GT GD C H L M O
twitter /ˈtwɪt.ər/ = NOUN: heyecan, cıvıltı, kıkırdama; VERB: kıkırdamak, cıvıldamak, kıs kıs gülmek, heyecandan titremek, sesi titremek; USER: heyecan, twitter, Twitter'da, Twitter'dan, Twitter'a

GT GD C H L M O
uncertain /ʌnˈsɜː.tən/ = ADJECTIVE: belirsiz, şüpheli, kararsız, kesin olmayan, değişken, güvenilmez, emin olmayan, bir öyle bir böyle olan; USER: belirsiz, kesin, belirsizdir, belirsiz bir, belirsizliğini

GT GD C H L M O
uncertainty /ʌnˈsɜː.tən.ti/ = NOUN: belirsizlik, şüphe, kararsızlık, değişkenlik, tereddüd, kesin olmama; USER: belirsizlik, belirsizliği, belirsizliğin, belirsizlikler, belirsizliğe

GT GD C H L M O
unconsciously /ʌnˈkɒn.ʃəs/ = ADVERB: bilinçsizce, farkında olmadan, bilmeden, baygın halde, kendinden geçmiş olarak; USER: bilinçsizce, bilinçsiz, farkında olmadan, bilinçsiz olarak, bilinçdışı

GT GD C H L M O
under /ˈʌn.dər/ = ADVERB: altında, altına, altta; PREPOSITION: altında, altı, altından, bağlı, halinde, döneminde, etkisi altında; ADJECTIVE: alt, az; USER: altında, altındaki, kapsamında, altına, çerçevesinde, çerçevesinde

GT GD C H L M O
understanding /ˌəndərˈstand/ = NOUN: anlama, anlayış, kavrama, kavrayış, anlaşma, uzlaşma, zekâ, uyuşma, şart, hissetme; ADJECTIVE: anlayışlı, akıllı, halden anlar, halden anlayan, zeki, kafalı; USER: anlayış, anlayışı, anlaşılması, anlama, anlamak

GT GD C H L M O
unexpected /ˌənikˈspektid/ = ADJECTIVE: beklenmedik, umulmadık, davetsiz; USER: beklenmedik, beklenmeyen, beklenmedik bir, beklenmeyen bir, umulmadık

GT GD C H L M O
unique /jʊˈniːk/ = ADJECTIVE: benzersiz, eşsiz, özgün, tek, biricik, mükemmel, rakipsiz, yegâne, bir değerli; NOUN: eşsiz şey, nadir şey; USER: benzersiz, eşsiz, benzersiz bir, eşsiz bir, özgü

GT GD C H L M O
university /ˌyo͞onəˈvərsətē/ = NOUN: üniversite; ADJECTIVE: üniversite; USER: üniversite, üniversitenin, üniversiteye, üniversitede, üniversitesi, üniversitesi

GT GD C H L M O
unlike /ʌnˈlaɪk/ = PREPOSITION: aksine, farklı, farklı olarak; ADJECTIVE: farklı, benzemez, yakışmayan; USER: aksine, farklı, farklı olarak, tersine, Unlike

GT GD C H L M O
unplanned /ʌnˈplænd/ = ADJECTIVE: plansız; USER: plansız, planlanmamış, planlanmamış bir, çarpık

GT GD C H L M O
up /ʌp/ = ADVERB: yukarı, yukarıya; PREPOSITION: yukarı, yukarıya; ADJECTIVE: ayakta, dik, yükselmiş, çıkmış, olmuş; NOUN: artış; VERB: yükseltmek, artırmak; USER: yukarı, kadar, up, onbirler, fazla, fazla

GT GD C H L M O
upside /ˈʌp.saɪd/ = NOUN: üst taraf; USER: baş, ters, yukarı yönlü, alt üst, tersine

GT GD C H L M O
us /ʌs/ = PRONOUN: bize, bizi, biz; USER: bize, bizi, bizim, bizimle, Lütfen, Lütfen

GT GD C H L M O
uses /juːz/ = NOUN: kullanım, kullanma, yarar, faydalanma, fayda, amaç, menfaat; VERB: kullanmak, yararlanmak, faydalanmak, davranmak, muamele etmek; USER: kullanır, kullanan, kullandığı, kullanmaktadır, kullanıyor, kullanıyor

GT GD C H L M O
vacation /veɪˈkeɪ.ʃən/ = NOUN: tatil, izin, boşaltma, tahliye; ADJECTIVE: tatil; VERB: tatil yapmak, tatil geçirmek; USER: tatil, tatilinizden, tatil gününü, tatili, bir tatil

GT GD C H L M O
valuable /ˈvæl.jʊ.bl̩/ = ADJECTIVE: değerli, kıymetli, faydalı; USER: değerli, değerli bir, değerlidir, önemli, kıymetli

GT GD C H L M O
various /ˈveə.ri.əs/ = ADJECTIVE: çeşitli, birçok, türlü, çeşit çeşit; USER: çeşitli, farklı, değişik, birçok

GT GD C H L M O
venture /ˈven.tʃər/ = NOUN: girişim, risk, cüret, teşebbüs, tehlikeli girişim, şans işi, riske atılan şey; VERB: tehlikeye atmak, riske atmak, cüret etmek, cesaret etmek, göze almak; USER: girişim, risk, girişimi, girişimin, girişimidir

GT GD C H L M O
ventures /ˈven.tʃər/ = NOUN: girişim, risk, cüret, teşebbüs, tehlikeli girişim, şans işi, riske atılan şey; VERB: tehlikeye atmak, riske atmak, cüret etmek, cesaret etmek, göze almak; USER: girişimler, ortaklıkları, girişim, Ortaklıklar, girişimlerin

GT GD C H L M O
video /ˈvɪd.i.əʊ/ = NOUN: video, video filmi, televizyon, video terminal; ADJECTIVE: video, ekran; USER: video, videoyu, görüntü, ekran

GT GD C H L M O
virgin /ˈvɜː.dʒɪn/ = NOUN: bakire, bakir erkek; ADJECTIVE: bakire, bakir, işlenmemiş, el değmemiş, ham, balta girmemiş, ekilmemiş; USER: bakire, bakir, virgin, sızma, saf

GT GD C H L M O
visionary /ˈvɪʒ.ən.ri/ = ADJECTIVE: hayali, düşsel, önsezi ile ilgili, kuruntu niteliğinde; NOUN: hayalperest, hayalci, evhamlı kimse, kuruntulu kimse; USER: hayali, düşsel, hayalci, hayalperest, vizyoner

GT GD C H L M O
wait /weɪt/ = NOUN: bekleme, bekleyiş, pusu; VERB: beklemek, bekletmek, servis yapmak, kalmak, garsonluk yapmak; USER: bekleyin, beklemek, bekle, bekleyiniz, sabırsızlanıyorum, sabırsızlanıyorum

GT GD C H L M O
waiting /wāt/ = NOUN: bekleme, bekleyiş, refakât, eşlik; ADJECTIVE: bekleme, ihtiyatlı, temkinli; USER: bekleme, bekliyor, bekleyen, bekliyordu, bekletme

GT GD C H L M O
want /wɒnt/ = VERB: istemek, arzulamak, arzu etmek, gerektirmek, talep etmek, yoksun olmak, ihtiyacı olmak, eksik olmak; NOUN: arzu, ihtiyaç, yokluk, istek, gereksinim, lüzum, fakirlik, gereksinme; USER: istemek, istediğiniz, istiyorum, istiyorsanız, istiyorsunuz

GT GD C H L M O
was /wɒz/ = USER: oldu, olduğunu, idi, was, olduğu, olduğu

GT GD C H L M O
watch /wɒtʃ/ = VERB: izlemek, seyretmek, bakmak, gözlemek, kollamak, dikkat etmek, gözetlemek, beklemek; NOUN: saat, seyretme, nöbet, kol saati; USER: izlemek, seyretmek, izlenebilmesi, izleyebilirsiniz, izle

GT GD C H L M O
way /weɪ/ = NOUN: yol, yön, yöntem, tarz, taraf, usul, davranış, mesafe, gidişat, durum, yapılış şekli, gelenek, davranış tarzı, bakım, civar, iş alanı; USER: yol, şekilde, yolu, bir şekilde, bir yol, bir yol

GT GD C H L M O
we /wiː/ = PRONOUN: biz; USER: biz, Sizlere, We, bizim, Bu, Bu

GT GD C H L M O
were /wɜːr/ = USER: edildi, vardı, idi, olduğunu, olan, olan

GT GD C H L M O
what /wɒt/ = ADJECTIVE: ne, hangi; PRONOUN: ne, hangi, neyi, neleri; USER: ne, Neler, ne bekleyebileceğinizi, hangi, nedir, nedir

GT GD C H L M O
wheel /wiːl/ = NOUN: tekerlek, teker, çark, direksiyon, lastik, dişli, dümen, araba, bisiklet, dönme; VERB: dönmek, döndürmek; USER: tekerlek, tekerlekli, simidi, tekerleği, teker

GT GD C H L M O
when /wen/ = NOUN: zaman, vakit; ADVERB: ne zaman, iken, -dığı zaman; CONJUNCTION: ne zaman, iken, gerektiğinde, -dığı sırada, -dığında; PRONOUN: ne zaman, ne zamandan kalma; USER: zaman, ne zaman, olduğunda, ne, sırasında, sırasında

GT GD C H L M O
where /weər/ = ADVERB: nerede, nereye, nereden; PRONOUN: yer, nere; CONJUNCTION: -dığı yere, -diği yerde; USER: nerede, nereye, burada, yerde, yere, yere

GT GD C H L M O
which /wɪtʃ/ = ADJECTIVE: hangi; PRONOUN: hangi, hangisi, ki, hangisini; USER: hangi, olan, olduğu, ki, bu, bu

GT GD C H L M O
who /huː/ = PRONOUN: kim, kimi, kime, ki o; USER: kim, kimin, olan, edenler, eden, eden

GT GD C H L M O
whole /həʊl/ = ADJECTIVE: bütün, tüm, tam, toplu, sağlam, sağlıklı, öz, yarasız beresiz; NOUN: tüm, toplam; USER: bütün, tüm, tam, tamamı, tamamen

GT GD C H L M O
whom /huːm/ = PRONOUN: kime, kimi, ki onu; USER: kime, kimin, kimi, kim, kiminle

GT GD C H L M O
will /wɪl/ = NOUN: irade, niyet, istek, vasiyet, vasiyetname, arzu, azim; VERB: istemek, amaçlamak, arzulamak, niyet etmek, vasiyet etmek; USER: irade, olacak, olacaktır, olur, edecek, edecek

GT GD C H L M O
win /wɪn/ = VERB: kazanmak, ulaşmak, galip gelmek, ele geçirmek, dostluğunu kazanmak, elde etmek, ikna etmek; NOUN: galibiyet, kazanma, zafer, başarı; USER: kazanmak, kazan, kazanır, kazanma, kazanacak, kazanacak

GT GD C H L M O
wind /wɪnd/ = NOUN: rüzgâr, hava, yel, esinti, üfleme, nefes, kurma, koku; VERB: sarmak, kokusunu almak, çevirmek, döndürmek; USER: rüzgâr, rüzgar, Wind, rüzgarın, Üflemeli

GT GD C H L M O
with /wɪð/ = PREPOSITION: ile, birlikte, beraber, -li; USER: ile, sahip, olan, birlikte, ile birlikte, ile birlikte

GT GD C H L M O
without /wɪˈðaʊt/ = ADVERB: olmadan, olmaksızın, dışarıda; PREPOSITION: olmadan, dışında, -siz, -sız, -meden; CONJUNCTION: -medikçe, -meksizin; USER: olmadan, olmaksızın, olmayan, kalmadan, vermeden, vermeden

GT GD C H L M O
wonderland /ˈwʌn.dəl.ænd/ = NOUN: harikalar diyarı; USER: harikalar diyarı, wonderland, harikalar, harikalar diyarıdır, doğa harikası

GT GD C H L M O
words /wɜːd/ = NOUN: sözler, laf, güfte, ağız kavgası; USER: sözler, kelimeler, deyişle, kelime, bir deyişle, bir deyişle

GT GD C H L M O
world /wɜːld/ = NOUN: dünya, alem, yeryüzü, diyar; ADJECTIVE: dünya; USER: dünya, Dünyanın, Dünyayı, dünyada, dünyasında, dünyasında

GT GD C H L M O
worth /wɜːθ/ = NOUN: değer, bedel, değerli şey; ADJECTIVE: değer, değerinde, bedel, layık; VERB: değmek; USER: değer, değerinde, worth, değeri, buna değer, buna değer

GT GD C H L M O
would /wʊd/ = VERB: -cekti, -caktı, -erdi, -ermi, -ermiydi; USER: -cekti, olur, mi, istiyorsunuz, olurdu, olurdu

GT GD C H L M O
wrong /rɒŋ/ = ADJECTIVE: yanlış, hatalı, ters, haksız, bozuk, uygunsuz; ADVERB: yanlış, ters, ters olarak; NOUN: hata, haksızlık, suç, yanlış yol; VERB: haksızlık etmek, günahına girmek, eziyet etmek; USER: yanlış, yanlış bir, sorun, ters, hatalı

GT GD C H L M O
yes /jes/ = USER: yes-, yes, yea, yep, olumlu cevap; USER: evet, Var, evet hayır, Yes, Evet'i, Evet'i

GT GD C H L M O
yet /jet/ = ADVERB: henüz, daha, yine de, hâlâ, şimdiye kadar, hatta, şimdiye dek, sonunda; CONJUNCTION: ama, ancak, yine de, buna rağmen, oysa; USER: henüz, yapılmamış, Olduklarım, ama, gönderilmemiş, gönderilmemiş

GT GD C H L M O
you /juː/ = PRONOUN: size, sen, seni, sizi, sana, siz; USER: sen, size, Eğer, sizin, sizi, sizi

GT GD C H L M O
young /jʌŋ/ = ADJECTIVE: genç, küçük, yeni, acemi; NOUN: küçük, yavru; USER: genç, Küçük, genç bir, konuklar genç, konuklar genç

GT GD C H L M O
your /jɔːr/ = PRONOUN: sizin, senin; USER: sizin, senin, Kaydınızı, Kullanıcı, da, da

506 words